4. Bilinmezlik

57 54 0
                                    

İnsan yokluğa zorda olsa alışıyor ama bilinmezliğe asla...

Merakım, diğer duygularımdan üstün gelmiştir çoğu zaman... Gittiğini biliyordum ama bir tane bile neden sunsa onu unutmayı veya kendimi avutmayı başarabilir, merakımı bastırıp onu yok sayabilir ve yoluma bakabilirdim. Ama o arkasında derin bir bilinmezlik bırakıp beni de içine ittirerek gözden kaybolmuştu.

Şimdi tek istediğim bir 'neden' bulmaktı. Kendim için bunu yapmalı ve meraka susamışlığımı böylelikle gidermeliydim. Eğer bu durum biraz olsun uzarsa kafamda kurmaya ve boşlukları en Kötü şekilde doldurmaya başlayacaktım. Bu en son isteyeceğim şeydi çünkü bir kere kurmaya başladığımda doğru olmadığını bildiğim şeyleri bile apaçık bir doğru gibi değerlendirecek ve kendime mental bir çöküntüye itecektim. Bu felaketin olmasını istemiyordum.

Gitme nedenleri düşünmeye başlıyordum ki kendimi engelledim. Emin olmadığım bir şeyin üzerinde bu kadar uzun bir süre durmamalıydım. Kafamı toplamak umuduyla ara ara gittiğim spor salonuna gitmek mantıklı olabilirdi...

Sokakta yürürken yanımdan geçen bir adamın fısıltıyla kendi kendine konuştuğunu düşündüm ama kurduğu cümle dikkatimi çekti.

"İhtiyacın olan spor değil içini dökebileceğin bir arkadaş."

Duraksadım ve adama doğru döndüm.

"Anlamadım?"

Keskin yüz hatlarına sahip olan adam gülümseyerek yoluna devam ediyordu ki anlık kararla kolunu tutup durdurdum.

"Anlamadım dedim?"

Çeketinin iç cebinden bir kart çıkartarak bana uzattı.

"Yaklaşık bir saat sonra orada olurum."

Kolunu parmaklarımdan kurtararak beni kartla başbaşa bıraktı. Duruma anlam kazandırmak için bi kaç saniye düşünsem de pek başarılı olamadığım için elimdeki karta odaklanarak okumaya başladım.

'Üç köşe cafe'

Konumuna bakınca eve yakın olduğunu anladım. Hatta önünden de çok geçmiş ama hiç girmemiştim. Lüks mekanları; maddi durumum nedeniyle ve ilgi alanım dışında olduğu için tercih etmiyordum. Tabi bunu kedi uzanamadığı ciğere mundar dermişe de yorabiliriz ama ben buna uymuyorum çünkü ben istediğim sürece mümkün.

Ne yapmam gerek diye düşünürken aklıma zorla kendimi davet ettirdiğim geldi. Buna icabet etmemek olmazdı ama pek istekli değildim. Yine de bir yabancıya içimi dökmek iyi gelebilirdi.

Spor salonuna gitmek istemiyordum, aslında ihtiyacım olan kafa dağıtmaktı, bu yüzden de salona gitmeden cafeye gitmeye karar verdim. Yönümü çevirerek cafeye doğru adımladım. Paytak paytak yürüdüğüm için neredeyse yarım saatim yolda geçmişti.

Mimarisine baktıktan sonra yorgun adımlarla merdivenleri çıktım ve cam kenarında bir masayı gözüme kestirerek oturdum. Kollarımı masaya yastık gibi koyduktan sonra kafamı yatırıyordum ki genç bi çocuk yanımda bitti.

"Menümüz efendim, buyurun."

Geniş yapraklı neredeyse defter denilecek menüyü masaya koyduktan sonra başımda beklemeye başladı.

"Birini bekliyorum." Diyip çocuğu yolladım ve göz ucuyla içeceklerin fiyatlarını okuduğumda gelen adamın ödemesini umdum, çünkü buraya bu miktarda parayı bırakıp gitme niyetinde değildim.

Kısa bir süre sonra yan masadaki kız, çocuğa tokat atıp, kalktı masadan ve lavabonun olduğunu tahmin ettiğim tarafa doğru koşturdu. Çocuk ise masaya bir miktar para bırakarak cafeyi terk etti.

Kızın çıkmasını bekledim bir süre ama gelmiyordu. Nedensizce olayı merak etmiş ve bir neden bulma umuduna kapılmıştım. Kızın arkasından gidecektim ki bir ses duydum.

"Gelmişsin"

Konuşana baktığımda o adamın olduğunu anladım. Masama kadar gelmiş ve yavaşça oturmuştu.

"Bir şey içmedin mi?" Cevap vermeme fırsat vermeden menüyü getiren çocuğa bakarak iki parmağını oynattı.

"Sen ödeyeceksen öyle" dedim umarsızca.

Güldü...

Konuşmadan kısa bir süre birbirimizi izledik ama ben buna fazla katlanamadığım için konuşmayı başlattım.

"Neden böyle bir şey yaptın?"

"Anlatmak istemez misin" dedi sakince. "Sana zaman ayırdım belki biraz değerini bilirsin."

"Zaman ayırmanı isteyen kim?" Diye atarlı bir çıkış yaptığımda geriye yaslanarak beni süzdü.

"Peki."

Sessizlik aniden derinleşti ve içeceklerimiz gelesiye kadarda sürdü. Çocuk masayı incitmek istemiyormuş gibi narince yerleştirdi bardakları.

Ne olduğunu bilmediğim bir içecekle karşı karşıyaydım ama içmemek gibi bir düşünceye de sahip değildim. İçeceğe gözlerimi dikerek beklemeye başladım.

Adam bir yudum alarak sessizliği bozdu.

"Eserimin tadına bakmayacak mısın? Soğuduğunda mükemmelliği sorgulanabiliyor."

"Sen kimsin?"

"Verdiğim kartta yazıyor."

Kartı çıkartıp üzerinde yazan isme baktım. Deniz Ferman yazıyordu.

Sesli söyleyip ardından "Burası senin mi?" Demem adamı kahkahaya boğdu.

"Ciddi misin sen?" Dedi kahkahaya ara verip ve ekledi. "Bunu nasıl anlamadın ki?"

Sessiz kaldım. Utanmış... Yüzüm düşmüş, moralim bozulmuştu.

İçeceğe dokunmak dahi istemiyordum bu konuşmadan sonra ve öyle de yaptım. Camdan dışarıyı izlerken öne doğru eğilerek "İstersen başka yere geçelim." dediğini fark ettim ama oralı olmadım. Geldiğime pişman olmuştum. Masadan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Peşimden gelip fısıldar gibi konuştu.

"Özür dilerim."

Duymamış gibi yaparak merdivenleri inip hızlı adımlarla oradan uzaklaşmaya çalıştım ama başaramadım. Önüme geçip bana bakarken bir yandan da geri geri yürüyordu.

"Beni rahat bırak." dedim ama nafile. Yaptığı şeye devam edince dayanamayıp durdum. O ise biraz geç fark ederek benden beş adım ileride durdu.

"Yeter artık. Peşimi bırak!... Amacın ne senin?"

Yüzünde ciddi bir ifade oluştu. "Amacım seni rahatsız etmek değildi. Sadece iyi hissetmen için derdini dinlemek istedim ama biraz kötü bi yön izledim galiba. Baştan başlayabilir miyiz? "

Hayır diyip kestirip attım ve yolun diğer tarafına geçip hızlandım ama peşimden gelmeyi kesmesine rağmen olduğu yerden beni izlemeyi sürdürüyordu. Rahatsız olsam da onu yok sayıp ilerledim ve sağa sapıp oradan hızla uzaklaştım...

Eve geldiğimde yoğun günün etkisiyle yatağa kendimi atıp düşünmeye başladım.

Araf ve koskoca bir bilinmezlik... Bu boşlukta kaybolmadan uyuyakalacağımı tahmin edemezdim.

KAYBEDİLMİŞ YARINLARWhere stories live. Discover now