9. Geçmişten kurtuluş yok

45 39 0
                                    

Bende ne var?

Bir çeşit mıknatıs mı? Silahları çeken; veya beni silahlara çeken manyetik bir güç. Ne kadar engellemeye, uzaklaşmaya ve unutmaya çalışsam da; beni, gölgem gibi takip eden, acımasızca kendisiyle bir etmek için fırsat kollayan ve her fırsatta varlığını gözüme sokan silahlar; hayatımdan çıkmak bir yana daha da derinlerde nüksediyordu.

Geçmişte karşılaştığım çıkmaz sokağın sonunda, karanlıkta doğan bir ışık huzmesi gibi parlayan silah; şimdi kanlı, korkunç ve katlanılamaz bir hal almış, sonumu getirircesine ve durmaksızın içime işliyor; geçmişimin kanlı sayfalarına, silik ve okunması güç harflerle "son" yazıyor ve orada noktalıyordu.

Benim için önemli ve bir o kadarda uzun bir süre silahı elimden bırakmama rağmen o beni bırakmamış, hatta bir günde iki kez karşıma çıkıp varlığını haykırmıştı.

Pes ettiğimi belli edercesine bastım yol boyu uzanan taşlara. Artık uğraş vermeyecek ve kendimi daha fazla yıpratmayacaktım...

Talihsiz olayın ardından kadınla konuşmamız, ısrarlı davetle devam etmiş ve benden de makul bir cevap almıştı. Bir bardak çay ve kısa bir sohbet...

Adresini verirken eklemişti kısık ve güvenilir ses tonuyla.

" Polis işini hallederim. Çok tutmazlar bizi zaten. Karşı tarafla anlaştık şikayet yok. Bi tık silah sorun çıkarır, onunda bakılır çaresine. Hem gelmeni kocamda çok istiyor. En azından bir teşekkür ederim diyor."

Kızının elinden tutup, kucağındaki çocukla siren seslerinin geldiği köşeyi döndüklerinde bana verdiği bezi koluma bastırdım.

Adresin, kaldığım yere yakın olması işime gelmişti. Önce eve gidip kolumun çaresine bakar oradan da aileyi ziyaret ederdim...

Eve gitmiş, koluma bir güzel pansuman yapmış ve verilen adrese doğru yola çıkmıştım. Kendi kendime konuşmaya; daha doğrusu kendimi soruya boğmaya başladım.

Eve döndüler mi? Nasıl bir sohbet olacak? Kendi hayatım hakkında ne tür yalanlar söyleyecek veya ne kadarını gizlemek zorunda kalacağım? Gibi gibi bir sürü ayrıntılı sorular zihnimle dudaklarım arasında gitti geldi.

Çok geçmeden adrese gelmiştim ki ağzım açık kaldı. Bir villanın zarif yavrusuyla karşı karşıyaydım.

Kapının önüne geldiğimde girip girmemek arasında kaldım. Kısa bir süre sonra arkamdan bir ses geldi.

"Hoş geldin oğlum. Biraz geç kaldık kusura bakma."

Sese döndüğümde taksiden inen kadın ve ailesiyle karşılaştım.

"Yok, ne kusuru. Bende şimdi gelmiştim."

Kapıdan girip binaya doğru yürürken kısa bir tanışma faslına başladık.

"Benim ismim Fuat" dedi adam. gülümseyerek devam etti. "Eşim Öykü ve kızım ayça. Bu da neşe kaynağımız atlas." Konuşurken önce elini kızın omzuna koymuş sonra da kadının kucağındaki çocuğun yanağından bir makas almıştı.

"Bende araf" dedim tebessümle.

Beraber binaya girdiğimizde Fuat abi beni balkona davet etti. Karşılıklı oturduk, küçük kare masayı ortamıza alarak.

Oturmadan önce balkon kapısını kapattığı için çocuğun mızmızlanması artık kulaklarımıza ulaşmıyordu. Sessizliği bozdu biraz öne eğilerek.

"Teşekkür ederim Araf... Kolun nasıl oldu."

"Önemsiz bir yara. Varlığını bile hissetmiyorum." Dedim, nazikçe koluma dokunarak.

KAYBEDİLMİŞ YARINLARWhere stories live. Discover now