-Hoşgeldin-

451 33 11
                                    

Günler geçer, izi kalır. Hayatlar biter anısı kalır. Bizim canımızı acıtan şeyse, bunların bitiyor olmasıdır. İzler geçer... Hayatlar biter... anılar bir gün kaybolup giderdi zihnimizin kara kuyularında. Fakat bitmeyen tek bir şey vardı belki de, duygular. Hayatın kısa olduğu ve herkesin bir gün birbirini bıraktığı bu dönemde, en çok yalnızlığa alışmak ister insanlar. İşte en korkunç yanı da budur, alışamaz. Korkular... Zihnimizin içinde ki o ses ve kırılan kalpler.

Derin soluklar ıssız, büyük ve soğuk ormanda boğuluyordu. Bir kaç baykuş ve uluma sesinden başka bir ses duyulmuyordu, hızlı hızlı çarpan bir adet kalp, ve nefes yetiştirmeye çalışan ciğerler. Kar biraz daha hızlı yağıyordu sanki bu gece. Hava iyiyce soğumuş, herkes evine çekilmiş. Sis büyük ve sessiz ormana adeta koca bir bulut gibi çökmüştu. Sessizlik tüyler ürperticiydi. Ağaçların arasında koşa koşa ilerleyen küçük beyaz kurt arada bir göze çarpıyor sonra ağaçların arkasında kaybolup tekrar ortaya çıkıyordu.

Yalnızlıklar son bulmalıydı değil mi?

Vensa'nın nefesi tükeniyordu, kalbi hızlı hızlı çarpıyor, soğuk hava boğazını tahriş etmişti. Öldürmekten bağzı acıyordu. Bir ağacın arkasında durdu, derin derin soluklar aldı. Sanki yetmiyor gibi. Kokusunu takip ediyordu sadace. Okyanus kokusuna yaklaşıyordu, bunu hissediyordu. "Lütfen... Lütfen delta." Yalvarır gibi kısık çıktı sesi, "Tanrım lütfen... Yaşıyor olsun." İçinden geçirdi tüm dileklerini. Nefesini düzene sokup daha hızlı koşmaya başladı.

Evet onlar belkide birbirini geç bulmuştu, fakat beklenmedik zamanda bulmuştu. Eğer şuan yan yana olsalar belki de daha az ararlardı birbirlerini hatta belki de şuan ruh eşi olduklarını bile bilmiyor olacaklardı.

Ruh eşleri birbirini öğrendikleri zaman, hormonları onları birbirine bağlar ve aralarında çok kuvvetli bir sevgi bağı oluşturur. Bu zamanla olmaz o anda olur.

Vensa koşuyordu sadece, nefesi yetebildiğince koşuyor ve arada bir durup soluklanıyordu. Hendi onun için ne kadar endişe etse de Vensa'nın kaybedecek bir şeyi yoktu. Kaybetmek istemediği her şeyi yitireli çok olmuştu.

Şuan için her şey yolundaydı, Vensa'nın yorulması dışında. Kaç saat olmuştu bilmiyordu fakat bildiği tek şey güneş doğmadan detayı bulması gerektiğiydi.

Korkuyordu elbet, onu görünce ne tepki verecekti? Nasıl davranacaktı? Oğluna sahip çıkmadığı için nasıl özür dileyecekti?

Ya... Ya öldüyse? Diye içinden geçirmeden yapamadı, fakat ölse? Omegası hissetmez miydi?! Tanrım?! Yoska dün ondan mı bayılmıştı? Yoksa normal bir bayılma mıydı?! Koşarken Vensa'nın gözünden bir damla yaş süzüldü.

Durduğu anda okyanus kokusu daha yoğundu... Saatlerdir onun kokusunu almıyordu da sanki şimdi gerçekten alıyordu.

"Delta?" Fısıldadı. Su sesi geliyordu hemde çok yakından... Vensa kurt halinden insan haline dönüştü bir anda. Sanki şimdi nefes alıyordu, acıları azalmıştı sanki... Kalbi yavaşladı, nefes alış verişleri düzene girdi. Göğsü sıklıkla değil normal inip kalkıyordu artık, kaşları çatıldı, bir adım... İki adım... Üç adım... Bir ağacın arkasından çıktı,

Tanrım! Bu?

Masmavi bir derenenin yanında oturmuş ellerini şakalarına koymuş ağlıyordu, Vensa'nın gözünden bir damla yaş süzüldü "Delta?" Fısıldadı gülmeye çalışırken. Deltanın kaşları çatıldı, kurdu bir anda onu rahat bıraktı. Kalbi küt küt atmaya başladı, uzun saçları arasından arkasına döndü, göz bebekleri titredi, nefes alamıyordu sanki, "Vensa?" Dudaklarından usulca döküldü kelimeler. Kli kendine bir tokat attı, halisünasyon mu görüyordu! "Siktir?" Fısıldamıştı, karşısında ki ağlayan kadının kokusunu duyduğu gibi ayağa fırladı, gerçek olduğunu anlayınca Vensaya doğru öyle bir koştu ki! Hızla yanına varıp ayaklarını yerden keserek yukarı kaldırıp sarıldı.

GÖKYÜZÜNÜN KOKUSU | OMEGAVERSE (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now