12.BÖLÜM

11 3 0
                                    

1 HAFTA SONRA…

Gerçekler dediğimiz neydi? Bizim gördüklerimiz miydi yoksa göremediklerimiz mi? Görmek istediklerimizdi belki de… Ya da görmek istediğimiz ama atladığımız şeyler… Belki de yüzleşemediğimiz olaylardı. Bir ihtimal yüzleşebildiklerimizdi. Ya da gördüklerimiz değil de duyduklarımız mıydı? Birilerinin söyledikleri miydi? Yoksa birinci ağızdan dinlediklerimiz mi? Hatırlananlar mıydı yoksa hafızadan silinenler mi? Hissedilenler miydi yoksa hislerimizi sınırlayan sözcükler mi? Gözler miydi, kulak mıydı, beyin miydi; duygular mıydı, mantık mıydı? Söylediklerimiz miydi gerçekler yoksa söyleyemeyip sonsuza dek sustuklarımız mı? Geçmişin acıları mıydı yoksa geleceğin kaygısı mıydı?

Gerçekler her şeydi. Hem bugün hem yarın… Hem geçmiş hem gelecek… Hem duygular hem mantık… Hem söylenen hem söylenmeyen… Hem duyulan hem görülen… Gerçek buydu. Ve gerçeğin en güzel huyu da mutlaka ortaya çıkabilmesiydi. İçimize gömdüklerimiz bir gün ortaya çıkardı. Görüp sakladıklarımız, yaptıklarımız ya da yapamadıklarımız… İsteklerimiz, hayallerimiz ve aslında hayatımız hepsi gerçekti. Saklanan gerçekler bir gün ortaya çıkardı. Çünkü gerçek dediğimiz kavram saklanamazdı. Bir şekilde yüzleşmek için ortaya çıkardı. Ortaya çıktığında insan bazen darmadağın olurdu, bazen sevinirdi, bazen ters köşe olurdu.

Biz darmadağın olmak üzereyken tekrar düzelen kişilerdendik. Neredeyse mahvolmak, dibe batmak üzereyken tekrar yukarı çıkan kişilerdik. Ailem ve ben bu saklanan gerçeklerle yıkılmış gibiydik. Ama sonra toparlanmıştık. Yüzleşmeliydik bu gerçekle. Hayatını kararttığımız insanlardan özür dilemeliydik. İşte bu yüzden şimdi buradaydık.

Etrafımızdaki kalabalık sadece gazetecilerdi. Göktuğ’un çağırdığı gazetecilerden oluşuyordu. Neden çağırmıştık onları? Çünkü yıllar sonra bir gerçek ortaya çıkmıştı. Bu gerçeğin acısını belki bir özür telafi edemezdi artık. Ama onunla yüzleşmek şarttı. Biz de bunu yapacaktık.

Gazetecilere haber vermiştik ve şimdi Göktuğ zorla evden getirdiği babasını konuşturacaktı. Hepimiz mahallenin en geniş ara sokağına insanları toplamıştık. Burada konuşmayı gerçekleştirecektik.
Sekreter Ahmet’e yapılan iyilik-kötülük her şey anlatılacaktı. Önce Göktuğ’un babası konuşacaktı. Çünkü bunu yapmayı o istemişti.

Hepimiz siyah giyinmiştik. Göktuğ ve ailem bu kararı almıştık. Hem resmi hem de yas anlamında bu rengi seçmiştik. Her şey zaten önceden ayarlanmıştı. Şimdi sadece kanallardan buraya gelen gazeteciler sayesinde adalet sağlanacaktı. Umut da buradaydı. Ahmet Bey de polis gözetiminde gelmişti.

Saat gelmişti ve her şey hazırdı. Göktuğ bana baktı ve konuşmasına başladı. Bakışlarıyla herkesi süzüyordu.

“Değerli Gazeteciler,

Toplanma nedenimiz bir masum insanı burada aklamak ve onun karartılan hayatı için özür dilemek. Ben Göktuğ. Ailemizi hepiniz tanıyorsunuz. Buraya kadar geldiniz, teşekkürler. Şimdi asıl konumuza gelelim: Burada toplanmamızın nedeni olan kişi kim? Aklanma nedeni ne? Ya da niye biz buradayız ve bu konuşma yapılıyor?

Hatırlayan vardır aranızda 15 Mart tarihinde bir haber yapıldı. Bir adam hapse girmişti şirkette casusluk yaptığı için. Şu anda arkanızda duran adam hakkındaydı bu haber. İki patronun yaptıkları bir hata yüzünden bu adamın hayatı karardı. Bu iki patron arkamda gördüğünüz orta yaşlı olan iki erkek. Ve evet onları da tanıyorsunuz hepiniz! Yıldırımlar Şirketi ortakları olan o iki patron. Birisi en tepedeki diğeri de onun yerine işleri yapan kişi. Bu kişiler yıllar önce arkadaki adamı yani Ahmet Bey’i hapse attırdılar. Sebebi ise şirkette casusluk ve kendi hesabına para geçirmeydi. 15 Mart tarihli davada alınan karar buydu. Zaten fakir olan bu adam aslında hiçbir şey yapmamıştı. Hatta kendisinin bu işte ne haberi vardı ne de ifadesi yalandı.

KIRIK AŞK (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin