7. BÖLÜM GRİ VE İHANET

137 52 2
                                    

Sabah gözümü açtığımda yüzüme yapıştırdığım şeyi elime aldım. Sersemlikle onu kendimden uzaklaştırınca telefonumu gördüm. Yatakta oturur pozisyona gelince dün geceyi düşündüm.

Umut ile mesajlaşmış ve biraz dizi izlemiştim. Sonra da biraz müzik dinlemiştim. Ama galiba müziğin yarısında uyuyakalmıştım. Yaklaşık on saattir uyuyordum ve halen uyumak istiyordum ama yapamazdım.

Bugün Umut’un yanına gitmeliydim. Evden hiç ses gelmiyordu. Saatime baktım ve saatin öğlen olduğunu gördüm. Hemen yataktan fırladım ve mutfağa koştum.

Hazırlanmalıydım! Geç kalmaktan, bekletmekten, bekletilmekten, geç kalınmasından nefret ederdim. Şimdi ise ben aynı şeyi yapıyordum.

Hızla kahvaltıdaki demlikten çay döktüm bardağa. Biraz peynir aldım. Ayakta biraz zeytin ve peyniri ekmekle beraber ağzıma attım. Panikle bardağa koyduğum çayımdan bir yudum içince çayın sıcağı ile “Of, yandım ya! Anneciğim!” dedim. Elimi ağzımın önünde sallarken dilimi de dışarı çıkarmıştım. Birkaç lokma daha alıp çayımla odama gittim. 

Canım güzel ama rahat bir şeyler giyinmek istiyordu.  Bu yüzden beyaz renkli crop ve altına da beyaz pantolon aldım. Beyaz pantolonumun dikiş yerlerinde ‘POWERFULL’ yazıyordu. Siyah ve büyük yazıyla yazılmıştı. Cropta ise hiçbir şey yoktu. Sadece kolu kısaydı. Kısa kolları ve darlığı gayet ferah hissettiriyordu.

Onun dışında bir tane de tabii ki gömlek aldım üstüne. Gömleğim croptan biraz uzundu. Yarım ceket olarak kullanabileceğim bir gömlekti. Bu yüzden güneşli havada bunu tercih etmiştim.

Ayağıma da beyaz spor ayakkabımı giyinecektim büyük ihtimalle. Sırada ufak dokunuşlar vardı! Biraz rimel, biraz da ruj sürdüm. Tatlı bir koku da sıktım.

Kiraz çiçeği kokusu olan bir parfümü aldım ve nabız bölgelerime sıktım. Boynuma sıktım ve bileklerime… Bugün öğleden sonra Göktuğ’a gitmeyi düşünüyordum. Ama daha karar verememiştim.

Bu karasızlıkla kulağıma hafif bir küpe takmak istedim. Zultanit taşlı bir takımım vardı. Onun zarif bilekliği ve güzel küpesini taktım.  Kalp şeklinde olan bu taşlı gümüş taşlı takım çok güzel dururdu hep. Bu taşın ilgi çeken yanı renk değişimiydi. Sarı ve beyaz ışıkta renk değişiyordu. Benimki yeşil ve mor oluyordu.

Takı kısmı da bittiği için koşarak masayı topladım ve Umut’un mesajı var mı diye baktım. Bir bildirim vardı ve gönderen kişiyle göz devirdim.

Mert göndermişti. Onun mesajına bakmadım bile. Salak salak davranıyordu! Kendi işlerini hep benim üstümden görüyordu. Nefretlikti bu insanlar benim için. Her zaman kızardım onlara. Mert de bu kişilerdendi ve ben maalesef böyle birisinin yüzünden kolumda bir izle yaşamak zorundaydım.

Onun yaptığı yanlışta suç bulunmamıştı ama ben kolumdan olacaktım neredeyse. Aklıma gelen şeylerle birlikte gözlerim yine doldu. Kafamı yukarı kaldırıp gözlerimden yaşların akmasını engelledim. Sonra da evden çıktım.

Beyaz spor ayakkabımı giyindim ve anahtarla kapıyı kilitledim.
Hemen bahçeye çıkınca Kar’a baktım. Koşarak yanıma geldi. Benim üstüme doğru kalkınca gülerek “Dur, dur! Ha ha! Kar seni çok seviyorum bir tanem!” dedim.

Ben onu okşarken bana baktı sadece. Sonra da arkasını dönüp havlamaya başladı. Ne olduğuna baktım ama kimse yoktu orada. Ben ne olduğunu anlamaya çalışınca onun baktığı yere bakınca yabancı bir araba içinde bizi izleyen bir adamla içime hafif bir korku düştü. Adam bizi görünce bizim yanımıza geldi ve önümüzde durdu. Sonra da camını açtı.

Simsiyah saçları ve karışmaya başlamış yüzü birbirine zıttı. Adamın suratında bir iz vardı. Bu iz ona korkunç hava verirken adam bize “Merhaba, acaba buralarda Çiçek Butik Otel var mı?” dedi. Sesi çok kalındı ve biraz pürüzlüydü.

KIRIK AŞK (TAMAMLANDI) Where stories live. Discover now