8.Bölüm

117 49 2
                                    

GİZEM’DEN…

Gözlerimi açtığımda nedense bir şey göremeyince kör oldum zannetmiştim. Bir saniyelik korkuyla gözlerimi kırpınca sonradan bir odada karanlıkta kaldığımı fark ettim.

Yavaş yavaş gözlerim karanlığa alışmıştı. Bir masa vardı önümde bir de yukarıda lamba vardı. Ben nerede olduğumu ya da nasıl buraya geldiğimi düşünürken hareket etmek istemiştim. Ama tabii ki istemekle kalmıştım.

Bir sandalyede ellerim ve ayaklarım bağlıydı. Konuşmak isteyince de ağzımın kapalı olduğunu anlamıştım. Bir bant vardı ağzımda.

İçimdeki korku artarken yapabildiğim tek şey gözlerimdeki yaşları serbest bırakmak olmuştu. Aklıma bayılmadan önceki yüz gelmişti. Bayılmadan önce Umut vardı. Beni kaçıran kişi oydu.

Ama neden yapmıştı bunu? Ne istemişti benden? Ne olacaktı bana? Kim bana yardım edecekti ki? Benim yokluğum fark edilmiş miydi? Ailem nasıldı? Biliyorlar mıydı acaba? Peki Göktuğ… O nasıldı? O da kaçırılacak mıydı? Mert bana yardım edecek miydi? Kim beni kurtarabilirdi buradan? Saat kaçtı? Kaç saattir baygındım?

Gözlerimden akan yaşlar yavaş yavaş içimi kemiren korkumu azaltmazken ne zaman ve nasıl kurtulabileceğimi sorguluyordum. Düşünüyordum sadece. Göktuğ’u, annemi, kendimi… Selin duymuş muydu? Kesin ortalığı yıkmıştı duyduysa. Kollarım bağlı, ağzım bantlı sadece düşünmeme izin vardı.

Ne zaman birisi gelecekti bilmiyordum ama korkum her dakika artıyor ve yeni bir kriz geçireceğimi hissediyordum.

Bütün vücudum titriyordu. Zangır zangır titrerken kalbim sıkışıyordu ve ben boğuluyordum sanki. Nefes alamıyordum, nefes aldığımı hissetmiyordum.

Anılar bir taraftan sıkıştırıyor, merak bir taraftan, acı ve korku bir taraftan sıkıştırıyordu. Kapana kısılmış bir şekilde umutsuzca çırpınıyordum düşüncelerimde. Ne yapılacaktı bana bilmeden, ölecek miydim bilmeden…

Aklımda bir tek şey vardı: Ne yaparak kurtulurdum? Gözlerimden yaşlar akarken içimden yalvarıyordum. Mert bana yardım edebilecek tek kişiydi. Yanlışlıkla onu aradığım için bir tek o Göktuğ’a haber verebilirdi. Ama önce polise haber vermeliydi. Tabii düşünürse bana yardım etmeyi…

İçimdeki tek ışık oydu. Tek umudum o olmuştu. Umarım bana yardım ederdi.

Ama hiç zannetmiyordum yardım edeceğini çünkü o sadece bana zorbalık yapmayı severdi.

Sevgilisi olmamı bile zorbalık yapmak için istemişti. Bundan nefret etsem de maalesef şu anda ona muhtaçtım. Onun bana yardım etmesi beni kurtarmasına ihtiyacım vardı. Korkum hiç azalmıyordu hatta aksine artıyordu her saniye.

Tam o sırada bir kapı açılma sesi geldi ve ışıklar açıldı. Gözlerimi alışana kadar kıstım ve kafamı eğdim. Daha sonra kafamı kaldırıp gelene baktım.

Bir odadaydım ve odanın içinde sadece beyaz bir masa ve bağlandığım sandalye vardı. Bir otel odası gibiydi. Küçük bir odaydı. Sinirlerimi bozan bir beyazlık vardı duvarlarda. Sanki tımarhane odasındaydım. Delirtmek istiyorlardı galiba beni.

Karşımdaki adama döndü tekrar bakışlarım. Bir adam duruyordu karşımda. Adamın vücudu iri yapılıydı. Beyaz tenliydi.

Kızıl sakallıydı ve kestane renkli saçları ardı. Korkutucu ela gözleri vardı. Gözlerine bakınca insan korkuyordu ve bakamıyordu kesinlikle. Çok korkuyordum çünkü adamın gözlerine bakınca bir girdapta boğuluyordum. Bu düşüncelerdeyken çoktan bandımı çekip açmıştı. Çok hızlı çektiği için bandı dudaklarımı koparacak sanmıştım.

KIRIK AŞK (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin