Bölüm 2: Hiçliğin Gölgesi Üzerinde

2.1K 90 4
                                    

Yaren'den...

Yeni güne gözlerimi açtığımda daha alarmın çalmasına 20 dk vardı. Yavaş yavaş gerinip yerimden doğruldum ve lavaboya gidip işlerimi hallettikten sonra dolabımın karşısına geçip üzerimi giyinmeye başladım.

Yakut'un aksine ben devlet okuluna gidiyordum ve derslerim onunkinden yarım saat önce başlıyordu. İlk geldiğimde onunla aynı okula yazılmıştım ama arkadaşları sorun çıkarmaya başlayınca benimle aynı okula gitmekten rahatsız olduğunu söylemişti babasına ve annesine. Sonuç olarak ise benim de isteğimle beni devlet okuluna yazdırmışlardı. Orada özel okulda olduğumdan daha rahat olacaktım.

İçine kapanık bir kızdım. Kimseyle muhabbet kuramazdım ve devlet okulundakiler bunu tuhaf karşılamıyordu ama özel okulda geçirdiğim o kısa zamanda ne kadar sinir bozucu tipler olduğunu anlamam zor olmamaıştı. Şimdiki okulumda da arkadaşım yoktu ama en azından rahatsız eden de pek yoktu.

Üzerimi giydikten sonra omzuma gelen saçlarımı da tarayıp rastgele bağladım. Aslında saçlarımı örmek istiyordum ama maalesef asla yapamadığım şeyler arasında saç örmek de vardı. Ne kadar denersem deneyeyim yapamıyordum.

Odada daha fazla oyalanmadan çantamı aldım ve koridora çıktım. Odadan çıkar çıkmaz Yiğit abimin attığı kahkahayı duymaya başlamıştım. Arkadan gelen yakınır ses ise Yakut'dan başkası değildi.

"Ya anne saçımı bozucak şu oğluna bir şey desene. Ya oooffff, abi dursana!"

"Yoo durmuyorum hem sen niye bu kadar güzelsin bugün? Hayırdır yani? Bilmemiz gereken bir şey mi var? Baba bence sende sorgula bak ben işgillendim." diye gülüyordu.

"Doğru konuş lan kızımla, benim kızım her zaman güzel." diyen babamdan sonra Yiğit abimin ensesine vurduğuna emin olduğum ses geldi.

Yüzümdeki gülümsemeyle biraz daha dinledim olduğum yerde onları, bu aile gerçekten çok eğlenceli oluyordu bazen ama ben çok şahit olamıyordum bu hallerine çünkü ben yanlarındayken pek gülmezlerdi. O yüzden böyle yakaladığım anlarda biraz dinleyerek o anın tadını çıkarırdım. Ama şimdi biraz daha beklersem okula geç kalırdım. O yüzden yemek odasına doğru adımlarımı hızlandırdım.

"Günaydın hepinize." dediğimde ise her zamanki gibi yüzlerindeki gülümseme silinmişti. Ama her zamankinin aksine Yağız abiden bir cevap gelmişti.

"Sen varken o ne mümkün." demişti ters bakışlarıyla.

Anında boğazıma bir yumru otururken başımı eğip sofradaki yerime oturmuştum. Hepsi bir arada otururken ben ise en sonda oturan Yiğit abimin bir sandalye ilerisinde oturuyordum. Bir kez yanına oturduğumda bana kızıp aramızda her zaman bir sandalye olsun diye uyarmıştı. Bende tamam demiştim. En azından aynı masada oturuyorduk.

"Yağız! Sofrada tadımızın kaçmasına gerek yok." diyen ses babama aitti.

Yağız abim ise başını sallayıp kahvaltısına dönmüştü. Bende her zaman önüme koydukları ve benim nefret ettiğim vişne reçelini bir dilim ekmekle hızlıca yemeye koyulmuştum. Masada başka şeyler de vardı tabiki ama onlar daha ilerideydi ve ben isteyemiyordum. Çekiniyordum.

Dedem öldüğünden beri bu evde bir şeyler istemek benim için zorlaştıkça zorlaşmıştı. İlk kez bir şey istediğimde dedem öleli 2 ay olmuştu ve babaannem burada bizimle kalıyordu. Acıktığım için mutfağa gelmiştim ve Aylin teyzeden bana yiyecek bir şeyler hazırlamasını istemiştim. Tabi babannem bunu duyduğu anda kollarımı çimdikleyip kızmıştı. O gün söyledikleri ise zihnime öyle bir kazınmıştı ki bir daha bir şey isteyecek cesareti bulamamıştım.

Hiçliğin Kıyısındayen Where stories live. Discover now