3. BÖLÜM YENİLİKLER

4.5K 319 167
                                    


 Albay içeri girdiğinde, hemen Yüzbaşıya dönüp konuştum. "Aman be Yüzbaşım, niye atıyorsunuz şerefsizi? Madem atıyorsunuz, bari sırt üstü atın! Ben sıyrılacaktım aradan, Albay şimdi haşlayacak beni, of be Yüzbaşım!" 

Kapıya doğru yürüdüm, arkamdan bağırdı. " Kusura bakmayın Yüzbaşım, napalım artık olan oldu." Dedi alayla, kusuruna da sana da...

Karargahta herkes tip tip bakıyordu. Ama normal buluyordum, karargahta her gün terörist kıyafetleriyle biri dolaşmıyor. Ek olarak eskiler selam verirken, yeniler tip tip bakmakla yetiniyordu. Sonunda odama geldiğimde, biraz daha ilerde ki kapıyı görmemle, içim cız etti. İleri doğru gidip kapıya yaklaştım. Kapıda AyYıldız Timi yazıyordu, önceden Algan Timi yazardı.  Algan Timi benim timimdi, ben dışında tüm tim 4 yıl önce şehit olmuştu. Gözlerim doldu. Aklıma gelen anılarla, tekrar intikam ateşiyle kavruldum. Ellerim yumruk olmuştu, ellerimi eski haline getirip, hızlıca odama girdim.

Tertemiz olmuştum, ohh be dünya varmış, arkadaş! Dağda pislik içinde 1 yıl, off çok kötüydü. Üstümde üniformamla dağda 1 yıl kalsaydım,  fazla problem olmazdı. Ama hem üniformasız, hem şerefsizlerle iç içe,  hem katledilen Türkçe, ek olarak ileri seviye medeniyet yoksunluğu... Sadece zülüm! Neyse bitti çok şükürde, kurtuldum. Hemen üniformamı giydim, postallarımı giymek için eğilecektim ki, kafamdan bir şey düştü. Aaa havlu, la saçımı kurutmayı unutmuşum.  Havlu bayağı ıslaklığını almıştı, sadece diplerini kuruttum. Topuz yaptım, beremi de apoletimdeki yerine taktım hazırdım. Aynanın karşısına geçtim, vay be! Şu endama, şu karizmaya bak, ulan! Lan! Silahı koyacağım kemeri belime takmıştım, ama silah yoktu.  Heh hatırladım, Alaca dan bir asker almıştı. Albay'ın yanına gitmeden, alayım bari. Boşa telaşlandım.

Bir Ere sorup, timin yerini öğrenmiştim. Yemekhanedelermiş. Oraya doğru gidiyordum, yemekhaneden içeri girdiğimde, astlarım ayağa kalkmıştı. Yani yemekhanedeki herkes, tek kişi dışında.  Alaca Timinin komutanı, elimle oturabilirsiniz işareti yaptıktan sonra hızla Alaca Timinin yanına gittim. Tekrar ayağa kalkmışlardı, lafa girdim. 

"Oturun oturun, benim silah sende kaldı en son?" Derken çadıra giren askere baktım. Kahverengi gözlü, Kahverengi saçlıydı. 

"Ben silahınızı, Murat Komutanıma verdim komutanım." Dedi, Murat kim la? Tam Murat kim diyecekken, Yüzbaşı lafa girdi. 

"Murat ben oluyorum, silahınızı da Albaya verdim." Ulan! 

"İyi yaptınız yüzbaşım, Albay bir de onun için kızacak safi problemsiniz." Vallahi sırf şu adam yüzünden ceza alacağım. 

"Allah Allah Yüzbaşım! Suçlu ben mi oldum? Albayın sözünü dinleyecektiniz." Ben buna dalarım! 

"Dinledim zaten Yüzbaşım! Bana burnu kanamasın dedi, siz kanattınız. Ben yaptım zannetti, inanmadı." Eliyle kendini göstererek. 

"He tüm sorun bende yani, Albay o cümle de, -bile- kelimesini de  kullanmıştır. Sizin işinize gelmemiştir." Time döndüm, tenis maçı izler gibi bizi izleyip aynı zamanda da çekirdek çitliyorlardı. Onlara bir soru yönelttim. 

"Tim duyuyor musunuz? Tüm suçu bana attı, Komutanınız. Yaktı beni, hem de tüm suç bende." Kantinde çekirdek, en son satılmıyodu la. Yeşil gözlü bir asker konuştu. 

"Biz karışmayalım Komutanım." Yüzbaşı, yeşil gözlü askere döndü. 

"Ben haklı değil miyim lan?" Asker yutkundu.    

"Komutanım ateş hattında kaldım, kurtarın!" Diyip yanında ki mavi gözlü askere, beklentiyle döndü. 

"Ben hiç karışmayayım, Aslanım." Kırgınlıkla önüne döndü. 

ALEV AKAYWhere stories live. Discover now