14. BÖLÜM ÇOK...

2.6K 289 280
                                    

Birkaç kez kadının laf atmalarıyla birlikte, ineceğim durağa vardım. Kapılar açılınca hızlıca indim, Karargaha doğru yürümeye başladım. Kimliğimi gösterip, içeri girdim. Kendimi odama attım. 

Ne gündü aq? Bitmek bilmedi. Ya sabır... Bugünü düşünmeye başladım. Gözlerimin önüne gelen ilk şey yeşil gözlerdi, Atalan Yüzbaşının gözleri... Bu hiç normal değildi, hiç. Harbiden gözleri, inanılmaz güzeldi. Gerçi kendisi de, oldukça yakışıklıydı. Ne diyorum ben?  Ne oldukçası? Çok yakışıklıydı... Şuana ciddi anlamda, kendime inanamıyorum! Bana ne amına koyayım, Yüzbaşının güzel gözlerinden? Ben kesinlikle iyi değilim, zaten kalbimde bir değişik atıyor. Ben en iyisi, bir duş alayım. Odamdan banyoya geçtim. Pantolonunum ceplerini kontrol ederken, çikolata paketini fark ettim. Çöpe atacakken, vazgeçip kenara koydum. Soğuk suyla mı alsam? Yok la, gereksiz yere donmaya lüzum yok.

Duş aldım, saçlarımı kuruttum, kaza namazlarını kıldım. Telefonumu elime alıp açtım,  dünden 6 bildirim vardı. Mesajlara girdim. Kağan Bey, 'Doğum günün kutlu olsun, kızım.' Yazmıştı. Ne? Hemen tarihe baktım, 4 Mart yazısını görmemle gözlerim açıldı. Dün benim doğum günümmüş! Unutmuştum, anneannemden sonra bir daha hiç kutlamamıştım. Algan Timim, bir kere kutlamaya çalışmıştı ama izin vermemiştim. Dün o yüzden, beni çağırmışlardı. Of! Yemin ederim, bıktım!  Telefonu masaya bırakıp, sandalyeye tamamen yaslandım, başımı yukarı kaldırıp tavana baktım. Gözlerimi kapattım. Cidden sorunlarım, hiç bitmiyordu. Hiç! Telefonu tekrar elime aldım.

Gökçen Alkan: "Doğum günün kutlu olsun, güzel kızım :)"

Asel Alkan: "Doğum günün kutlu olsun, Alev!"

Umay Alkan: "Doğum günün kutlu olsun, ablamm!"

Göktuğ Alkan: "Doğum günün kutlu olsun, kardeşim. İyi ki doğdun :)"

Hakan Alkan: "İyi ki doğdun, abla. Sana soğuk davranmış olabilirim ama seni, gerçekten seviyorum." 

Delirmelik durum! Fıttırmalık olay! Cidden bu kadar fazla şey yaşanması, beni  çok yoruyordu. Alacayla geçirdiğim her anda,  Algan Timim aklımın hep bir köşesindeydi. Son görevleri, bensiz gittikleri son görevleri. Şehit vermek zordu, anlatılamayacak kadar zor.

Alkan Ailesiyle geçirdiğim her anda, aklımda babam vardı. Babamla geçirdiğimiz günler, görevler, her şey... Kağan Bey, bana her 'kızım' dediğinde içim parçalanıyordu. Ne yapacaktım? Alkan ailesinin de, kalbi kırılıyordu. Özellikle Kağan Bey ve Gökçen Hanım'ın, sonuçta anne-babalardı. Öz kızlarının, onlara soğuk davranmasına üzülüyorlardı. 

Ben, keşke mantar olsaydım la! Ne güzel, topraktan bitmiş olurdum. Ne kırgınlık derdi, ne üzüntü, ne başka şey, en kötü sote yapılıp yenilirim. Şuanda, pişmiş mantardan daha kötü durumdaydım. Cidden bıkkınlık sebebi, bıktım vallahi bıktım.

Hayatımda sürekli olarak bir şeyler oluyordu, birde Atalan Yüzbaşı çıkmıştı başıma! Ve tabii ki, yeşil gözleri... Sürekli olarak aklımdaydı, kalbim bir değişik atıyordu. Onu görünce, anlamsız heyecanlanıyordum. Çok garipti, anlamsız garipti! 

Hakkari den, memleketimize geldik. Yaşamadığımız değişiklik, kalmadı! Ulan, yeni aile ne demek? Benim yıllardan beri baya kanımdan, hakiki öz, ailem varmış! Bu nasıl, bir saçmalık!? Ben yıllarca yetimhane adı verilen, cehennemde kaldım. Ve  o zamanlarda, benim bir yerde ailem varmış! Ben yaşayamadığım ve yaşadığım, her şeye üzülüyordum. Ben,  hiç annemin elini tutup okula gitmedim. Bana düşen, genellikle kan olmuştu. Çok fazla kan, o kadar fazlaydı ki...  Gözlerimi kapattım. Önüme onlarca kanlı görüntü düştü, kimi benim kanımdı, kimi sırf bana 'ceza' vermek için öldürülen masum çocukların.

ALEV AKAYWo Geschichten leben. Entdecke jetzt