0.1

110 8 0
                                    

Aslanlar uçak pistinde uyukluyordu.

Gözümü alan güneşten kurtulmak için elimi yüzüme siper ettim ve piste inmek üzere olan uçağa baktım. Uçak inmeden önce bu aslanları kovalamalıydım.

"Chan Hyung!" diye seslendim. Arazi aracının kaputunun üstünde oturan Chan Hyung bana bakınca aslanları işaret ettim. Gülüp geriye uzandı ve alsanların kalkması için kornaya bastı. Başımla onaylayıp arazi aracına atladım ve elimdeki dosyaları arka koltuğa doğru fırlattım.

Hemen motoru çalıştırıp pistte uyuyan aslanların üstüne sürdüm. Aslanlar esneyip beni korkutmak istercesine homurdansa da üstlerine sürmekten vazgeçmedim. Sürüyü tanıyordum; kardeş dişi aslanlar çalılıklarda dolaşırken varlığımıza alışmışlardı. Dört çeker üstlerine gelirken gözlerini ancak açtılar.

Motor halen çalışırken aracı durdurdum ve kaputa tırmandım. Ben kaputun üstünden ellerimi kollarımı sallarken beni komik bulan yavru aslanlar yuvarlanıp kükreyerek gerindiler. Nihayet anneleri ile uzaklaştıklarında ciple geri geri gidip pistin öbür ucuna park ettikten sonra arka koltuktan dosyamı aldım. O sırada uçak alçalmaya devam ederek pistle aynı hizaya geldi.

Chan Hyung göz ucuyla bana baktı. Bir yerden bir peygamberdevesi bulmuştu ve böcek sürünerek bir elinden diğerine geçiyordu. Chan Hyung, yürüyen, uçan, sürünen kısacası her türlü canlının sevgisini kazanıverirdi.

"Bir yerin ağrıyormuş gibi bir halin var"

"İki hafta" diye homurdandım gözlerimi uçaktan ayırmadan.

"Şehirden gelen 6 ergenle iki hafta boyunca ne yapacağız?"

"Sen de ergensin hatta onlardan 1 yaş küçüksün"

Hoşnutsuzluğumdan pek keyif alıyormuş gibi sırıttı.

"Harika zaman geçireceksin, bu kadar takma kafana"

"Ya. Ne harika ama"

Oturduğum yerde büzülerek dosyayı açıp sayfalarını hızla çevirdim.

"Daha önce Amerika'da üç ay okula gitmiştim, biliyor musun? Sınıftaki çocuklar benimle dalga geçip öğle yemeklerinde bana muz fırlatırdı"

"Sorun ne? Günün sonunda bütün muzlar sana kalmış "
(Böyle Chan gibi pozitif olcaksın hayatta)

Chan Hyung koltuğunda döndü, yüzü hala gülse de kapkara gözleri ciddiyetle bakıyordu.

"İnnie, sana iyi gelir. Bütün hayatını hayvanlarla arkadaşlık ederek geçiremezsin"

"Denerim" iç geçirdim ve dosyayı kapattım.

"İşte geliyorlar"

Uçak, bir toz bulutu kaldırarak piste indi.

Chan Hyung cipten inip uçağın yanına giderken havaya savrulan tozu yutmamak için fularımla ağzımı burnumu kapadım.

Motor susup pervane durduktan sonra pilot uçağın ön tarafına koşup yolcu kapısını açtı. Derin bir nefes aldım ve samimi bir karşılama ifadesi olduğunu umarak yüzüme bir tebessüm yerleştirdim.

İşte başlıyoruz," dedim dişlerimi sıkarak.

Kızıl saçlarını yan çevirdiği beyzbol şapkasıyla kapatan bir oğlan yalpalaya yalpalaya indi uçaktan. İsmi Charles olan genç Fransız pilot, uçağın kapısında durmuş, oğlanın inmesine yardım etmeye çalışıyordu ama hiç oralı olmayan oğlan küt diye yere düşüp sert kumların üstüne kustu.

Yüzümü ekşitip ilk konuğumuzun yeşile çalan yüzünü bir isimle eşleştirmek için hemen elimdeki kâğıtlara baktım: Lee Minho. Güney Koreli. On yedi yaşında. Uçak yolculuğu yüzünden kustuğunu, mide bulantısının daha ciddi bir şeyin belirtisi olmadığını umdum. Çünkü kampta ihtiyacımız olan son şey grip veya malaryaydı. Çünkü en yakın hastane uçakla bir saat mesafedeydi.

Kalahri | HyuninWhere stories live. Discover now