1.2

35 7 4
                                    

Çığlık atıp bütün ağırlığımla kapıya yaslanarak gümüş parmaklardan uzaklaştım. Kapı biraz da olsa kapandı. Diğer taraftaki kişi homurdanıp kapıyı iterek açmaya çalıştı. İçerideki kadın ya da adam benden daha güçlü olduğundan kapı birkaç santim aralandı.

Kapıya yaslanmaya devam ederek teli eline batırdım. Elin sahibi acıyla inleyerek elini çekerken İçeriye göz atma fırsatı buldum.

İçeride ikisi kadın, biri erkek, üç kişi vardı. Kirli botları ve kargo pantolonlarının üstünde laboratuvar önlükleri vardı. Tenlerinden gözlerine, saçlarına ve tırnaklarına kadar vücutlarının açıkta kalan her yeri gümüş rengiydi. Diğer binadaki hayvanlara ve bizi kovalayan aslana benziyorlardı ama insanları bu halde görmek daha kötüydü, çok çok daha kötü.

Beni görür görmez pençe atmak isteyen hayvanlar gibi parmaklarını uzatıp vahşice Üstüme atıldılar. O anda bana dokunmalarına engel olan tek şey aramızdaki kapıydı. Hem vahşice davranıyorlardı hem de kapana kısılmış hayvan gibi çaresizce debelenerek birinin onları kurtarmasını bekler gibi bir halleri vardı.

Çaresizliklerine rağmen aç hayvanlar gibi güçten düşmüş, dengelerini kaybetmişlerdi.

Omuzlarına gelen saçları sim gibi parlayan en yakınımdaki kadının gözlerine baktım. Teli onun eline batırmıştım. "Durun yapmayın!" diye bağırdım.

"Siz hastasınız! Yardıma ihtiyacınız var!"

Sözlerimi anladıysa bile belli etmedi. Tamamen insanlıktan çıkmış gibi tiz bir çığlık atarak ayağını kapının arasına sokup açmaya çalıştı. Korkudan kaskatı olmuştum. Çakalın yakaladığı tavşan gibi, aslanın yere serdiği bir ceylan gibi haykırmıştı. Ben ayağını kapıya sıkıştırınca bir kez daha çığlık attı. O çığlık atarken diğerleri de ona eşlik edince haykırışları ağıt yakan hayaletlerin sesine benziyordu.

Ayağını kapıdan çekmesi için botlarımla ayağına basıp parmaklarını ezdiğimde kendimi canavar gibi hissettim. Ayağını içerideki karanlığa çekince kapıyı kapama fırsatı buldum. O sırada bile içeriden kapının koluna yapışmış, çekiştirip duruyordu.

Kapının nasıl açılıp kapandığı gibi ilkel bilgileri hatırlayabildiklerini anladım ama kilit yüzünden içeriden çıkamamışlardı. Terli elimle kapının kolunu tutup bir yandan kalbim gümbür gümbür atıp ağzım kururken bir yandan da kilidi yerine sokmaya çalışıyordum. Elim o kadar titriyordu ki kapının kolu elimden kayınca kilit de yerinden çıkıverdi.

Hyunjin bir anda treylerden içeri girdi. "Jeongin! Ne oldu?"

"Yardım et!" diye bağırdım. "Diğer araştırmacılar burada. Enfeksiyon kapmışlar!"

Hyunjin kapının kolunu tutunca yeniden kapıyı kilitlemeye odaklanabildim. Kapıyı kilitlemek açmaktan daha uzun sürdü ama nihayet tık sesini duydum ve Hyunjin kolu çevirince kapı açılmadı.

Elimdeki maymuncuğu düşürünce dizlerimin üstüne yere ğıldım, dişlerim birbirine çarparken zangır zangır titriyordum.

Hyunjin bir şey söylüyordu ama yaşadığım şoktan ve vücudumun salgıladığı adrenalinden ne dediğini anlamıyordum. Karşımda diz çöküp aynı soruyu sordu. "İyi misin?"

"Ha-hayır." Hiç düşünmeden kendimi kucağına atıp ona sımsıkı sarıldım. İnsanın başı döndüğünde dengesini sağlamak için bir masa veya duvara tutunur gibi ondan destek alarak ayakta durmaya çalıştım. Hyunjin önce şaşkınlıktan donakalsa da sonra kollarını bana sarıp güven vermek istercesine bana sıkıca sarıldı. Titremem geçene kadar yüzümü omuzlarına gömdüm bir müddet öyle kaldım. Titremem geçtiğinde bile onu bırakmak istemedim. Günlerce ölüm kalım mücadelesi verdikten sonra bir insanın yakınlığına ne kadar ihtiyacım olduğunu unutmuştum. Başımı kaldırıp biraz utanarak, biraz merakla gözlerine baktım. "Affedersin," diye fısıldadım.

Kalahri | HyuninWhere stories live. Discover now