0.9

35 7 2
                                    


Arkamdan çığlıklar yükseldi. Aslanın pençeleri Hank'in bagaj kapısına saplanırken herkes geriye savruldu. Pençelerin metale sürtünürken çıkardığı tiz ses kulak tırmalıyordu.

Ben de diğerleriyle birlikte yuvarlanıp bagaj kapısı ile arka koltuk arasında sıkışmıştım. Aslan, arka pençelerini tampona yaslayıp başını kaldırdı. Tepemdeki havayı koklarken gümüşi bıyıkları sallandı, sonra aşağı bakıp dişlerini gösterdi. Dişlerinin normal dişler gibi sarımsı beyaz olması çok şaşırtıcıydı. Sanırım tepeden tırnağa ürpermeme neden olan şey dişleriydi. Dişlerini görene kadar bunun bir eşek şakası olduğunu, bu hayvanın gerçek bir aslan olmadığını düşünüyordum.

Aslan yüzüme pençe atmak üzereyken biri beni tutup yukarı çekti. Aslanın çenesi havada kapandı ama bir şey yakalayamadı. Beni omzuna alan Hyunjin, bir ayağını bagaj kapısına, diğerini cipin öteki tarafına yaslayarak ayağa kalktı. Beni güçbela arka koltuğun üstünden iterek aslandan uzaklaştırdı.

Diğeleri ön tarafa geçmiş, deli gibi bağırıyordu. Hyunjin'le tırmana tırmana yanlarına gittik. Sürücü koltuğuna kaykılıp anahtar çevirerek motoru çalıştırdım.

Bütün gücümle gaz pedalına bastım ama motor gürlediği halde tekerler kuma biraz daha battı. Faydası yoktu.

"Geliyor!" diye bağırdı Felix. Omzumun üstünden arkaya bakınca aslanın cipin içine girdiğini gördüm; o sırada bize ulaşmak için koltukların üstünden tırmanıyordu. "Şu tüfeği ver!" diye bağırdım, tüfeğin üstünde duran Mimhoya.

Tüfeği bana firlatınca hemen yakalayıp fişeği namluya sürdüm... Tak, tak... Ve tek hamlede ateşledim.

Bu tüfeği kullanmayı sevmemem, onu kullanmayı bilmediğim anlamına gelmiyordu.

Saçmalar aslanın omzuna saplanırken o anda vahşi hayvan ile beş insanın hayatı arasındaki tek engelin pompalı tüfeğim olmasından nefret ettim.

Beni kapıdan dışarı çekip yere yatıran Hyunjin durmam için bana bağırıp elimi tutana kadar aslandan özür dilediğimin farkında değildim. Sırt çantamı son anda koltuktan kapıp omzuma alabilmiştim.

Artık kaçıyorduk. Onlara yetişmekte zorlanıyordum çünkü bu yanlış geliyordu. Vahşi doğa hakkında bir şey bilen herkes, yırtıcı bir hayvana rastladığınızda yapmanız gereken son şeyin kaçmak olduğunu söylerdi. Daha önce de aslan tehdidiyle karşı karşıya gelmiştim ve her seferinde kalbim gümbür gümbür atarken bütün bedenim titremiş, ağzım kurumuştu ama yerimden kıpırdamadığım için aslanlar son anda dönüp çalılıkların arasına kaçmıştı.

Ancak kurallar yeniden yazıldıysa haberim yoktu. Bu anormal çarpık yaratığı peşime takmışlar ve onunla nasıl başa çıkacağın konusunda tek bir ipucu vermemişlerdi.

Bu yüzden cepheden kaçan bir asker gibi annemin pompalı tüfeğine sarılarak koştum. Butün eğitimimi ve deneyimimi, ölmüş annemin ve kayıp babamın bütün uyarılarını bir kenara bırakıp kaçtım.

Minho en önden gidiyordu. Hızlı koşuyordu. Aslandan kurtulacak kadar hızı değildi ama yarası hayvanı yavaşlatmıştı. Düşünmeden ateşlediğim silahın hayvana nasıl bir zarar verdiğini göremeden Hyunjin beni çekip çıkarmıştı.

Arkama baktığımda Hank'in motorunun çalışmaya devam ettiğini, koltukların arasındaki gümüşi parıltıları gördüm. Şayet aslan ölmek üzereyse şimdilik sadece kıvranıyordu. Küçük bir suçluluk duygusu içime saplanıverdi. Bu durumdan ve aslandan böylece kurtulacak mıydık? Bunu istemek yanlış mıydı? Ama yakından ateş etmiştim ve aslanın postunun delinmez olmadığı kanıtlanmıştı. Aslında ayna gibi parçalanıp yere saçılsa bile şaşırmazdım ama gümüş renkli postu, gerçek bir deri gibi yarılmıştı. Yarasından kırmızı kanlar aktığını görmüştüm.

Kalahri | HyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin