0.6

34 6 0
                                    


"Chan Hyung" dedim tarazlanan sesimle.

"Bu Chan Hyungun kanı." Gözlerimi ayak izlerinden ayırmadan koşmaya başladım. Chan Hyung bir ayağını sürüyerek sendeleye sendeleye yürümüştü. Kuru çalılardaki kırık dallarda kalan kan izlerinden nereye tutunduğu anlaşılıyordu. Bu izler başkasının olsa anlardım ama Chan Hyung, benim zarif, nazik Chan Hyungum, istese hiç iz bırakmadan ilerleyebilirdi. Onu takip etmek, bir leoparın izini sürmekten daha zor olabilirdi. Bu kadar belirgin izlerle karşılaşınca durumunun tahammül edebileceğimden daha kötü olduğunu anladım. Korktuğumun başıma geldiğini anlayınca gözyaşlarına boğuldum. Geride bu kadar kan izi olduğuna bakılırsa çoktan ölmüş bile olabilirdi.

Bir aksedirin altında oturmuş dinlenirken buldum onu.

Karanlık iyice bastırdığı ve o da yerinden kıpırdamadığı için az kalsın görmeyecektim. Onu görünce midem altüst oldu, nefesim kesildi. Yanına çömelip yüzünü yavaşça ellerimin arasına aldım ama gözüme dolan yaşlardan yüzünü doğru dürüst göremiyordum bile.

"Chan Hyung?" Gözleri kapalıydı ama belli belirsiz nefes alıp veriyordu. "Yaşıyor," dedim diğerlerine. El fenerimi çıkarıp ışığını açarak yarasını bulmaya çalıştım. Yarayı görünce küçük bir çığlık atıtm. Hem sol kalçasından hem sağ kaburgasından vurulmuştu. Nasıl hâlâ hayatta kaldığını anlayabilmiş değildim.

"Yardım et." dedim Hyunjin'e. "Onu cipe götürelim. Orada ilkyardım çantası var."

"Onu hareket ettirmemiz gerektiğinden emin misin?" Hayli sarsılmış görünen Hyunjin yumruğunu sıkmış, şaşkın gözlerle tepemizde dikiliyordu.

"Başka seçeneğimiz yok"

Hyunjin, Chan Hyungu kollarının arasına alıp dikkatlice kaldırmaya çalıştı. Hyung inlediyse de gözlerini açmadı. Bense endişeyle Hyunjin'in dibinden ayrılmadım.

"Acele et," dedim. "Onu çok sarsma."

"Deniyorum," Diye homurdandı Hyunjin.

"Göründüğünden daha ağırmış."

El feneriyle onlara yol göstererek araca koştum. Arazi aracının yanına gider gitmez branda tavanı çıkarıp yere serdim. Ben illkyardım çantasını ararken Hyunjin de onu yavaşça yere indirdi. Malzeme çantalarının vahşi hayvanlar tarafından parçalandığını görünce canım sıkıldı. Muhtemelen çakallar ya da sırtlanlar, yiyeceklerin çoğunu ya yenmez hale getirmiş ya da götürmüştü. İlkyardım çantasını bulup Chan Hyungun yanına döndüm ama çantanın içinden çıkanlar, Chan Hyungun yarasını iyileştirmeye yetsede çoğu malzemeyi kullanmayı bilmiyordum. Nereden başlayacağımı bilemeden küçük bandajlara ve şişelere baktım ama bunların da faydası olmayacaktı. "Seungmin'i getireyim," dedi Hyunjin.

"Belki ne yapılacağını biliyordur."

Sessizce başını salladım. "Herkesi getir. Bir arada kalmalıyız." O gidince Chan Hyungun yanına oturup yüzümü ellerimin arasına aldım.

"İnnie"

Hızla başımı kaldırdım. "Chan Hyung!"

Gözlerini açmış, hafifçe gülümsüyordu. "lyi misin?"

"İyi miyim? Hyung, vurulmuşsun!"

"Ah, öyle oldu." Gözlerini kısınca, yüzündeki nazik tebessüme rağmen ağrıdan titrediğini fark ettim.

"Çok acıyor mu?" diye sordum fısıldayarak. "Hyung, ne oldu?" İç geçirdi, tebessümü yavaş yavaş kayboldu. "Ayrıldık... Onları yayan atlatalım dedik... Benim için artık çok geç. Baban beni vurduklarını bilmiyor yoksa asla..."

Kalahri | HyuninWhere stories live. Discover now