2🍇

25 6 3
                                    




🍇

Hazel, Sir Richard'dan kurtulduğu için rahatlamış ancak Lord hakkında duyduğu şeylerden dolayı da tedirgin olmaya başlamıştı. Hem kendisine kibar davranan kütüphaneci hem de her ne kadar ısrarcı ve rahatsız edici de olsa Sir aynı şeyi söylemişti.

Tuhaf? Kaçık?

Aklında bu kelimelere karşılık birini tasavvur edememişti. Tuhaf ve kaçık neredeyse zıt gibi, ama aslında aynı gibi de geliyordu. At arabasının tıkırtıları eşliğinde şehir merkezinden uzaklaşmaya başladılar. Malikane şehrin dışına doğru bir yerdeydi ve yalnızlığına yalnızlık katmak isteyen Lord Hill böyle bir ücra mekanı tercih etmişti. İnsanlardan uzak durdukça, onların kendisinin nasıl biri olduğuna dair fikir üretmelerini engellemiş oluyordu. Böyle olunca çoğu kişi kolaya kaçarak onun tuhaf, kaçık hatta deli olduğunu bile söylemekten çekinmiyordu.

At kullanıcısı sert birkaç kırbacı yeterli görmüş atın hızını yükselttikten sonra dizginleri sıkıca tutarak tam yol ileriyi ayarlamıştı. Tekerleklerin altına gelen taşlar ekseriyetle arabaya etki etmese de bazen Hazel yerinden sıçramak ya da sağa sola meyletmek durumunda kalıyordu. Böyle durumlarda arabacı kibarca şapkasını çıkarıp özür dilercesine gülümsüyor ve dizginleri çekip atı biraz yavaşlatıyordu. Ancak bitmek bilmeyen yol az geçmeden yeniden hızlanmalarına neden oluyordu.

Yarım saatten daha az bir süre olmuştu ki malikaneye ait bahçeler görünmeye başladı. Çepeçevre gül dikeniyle kaplı olan bu geniş yapı yeşil ve kırmızının en hoş uyumunu sergiliyordu. Uzaktan bile şahane bir yer olduğunu hissettirse de daha çok insanın içine giresi geliyordu.

Hazel ilk defa yüzünün yarısını kapatan şapkasını nazikçe kaldırdı ve bu güzelliğe dikkatle baktı. Bunca gülün bakımı nasıl oluyordu bilmiyordu ancak malikanenin uzaktan görünüşü tıpkı yetimhanede küçük bir çocukken dinlediği uyuyan güzel masalını anımsatmıştı. Orada da prensesin sarayının etrafı sarmaşık ve dikenli yabani otlarla kaplanmıştı. Şimdi de aynı havayı veriyordu bu görünüm.

At arabası biraz daha hızlanmıştı ki mesafe iyice kapandı. Dizginler yavaşça çekildi, hız azaltıldı. Nihayet malikanenin giriş kapısına gelmişlerdi. At tamamen durduğunda arabacı büyük bir nezaketle aşağı indi ve Hazel'in inmesine yardımcı oldu. Normalde böyle bir şey yapması zorunlu değildi ancak güzel bir hanıma yardımcı olmak kimseye ağır etmezdi.

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim madam."

Hazel bileğine takılı olan lacivert kadife çantasının bir adet pirinç sikke çıkardı. Arabacı avcunu kapatacaktı ki bir tane daha koydu eline.

"Bunu da tam zamanında beni o yerden alıp buraya güvenli olarak getirdiğiniz için."

Bir tanesi bile yeterli olan bu iki sikke karşısında arabacı genişçe gülümsemeden edemedi. Bu sefer şapkasını çıkarıp tıpkı Sir gibi sol ayağını geri iterek reverans yaptı.
Hazel de gülümseyerek onu selamladıktan sonra malikanenin kapısına doğru yöneldi.

Devasa kapı siyah demirden oluşuyordu ve bahçeden gelen çiçek kokuları dışarıya kadar taşıyordu. İlkbaharın ortasında olmanın etkisi olsa da bahçenin çok bakımlı olduğu aşikardı.

Kapıya doğru yaklaşan Hazel içeriye doğru baktı. Kimseler yok gibiydi fakat birkaç saniye sonra elinde bir sepet gül ile bir kadın çıkageldi.

"Buyurun, kime bakmıştınız?"

Hazel beklemeden selam verdi.

"Merhaba hanımefendi. Ben verdiğiniz iş ilanı için gelmiştim."

MY LORD Where stories live. Discover now