5🍇

27 6 1
                                    




🍇

Yemek sessizlik içinde devam ederken ara ara Bella geliyor ve misafirlerin içeceklerini tazeliyordu. Lord Hill henüz ilk bardağını bile bitirmemişti. Yemek yiyişi o kadar nazikti ki Hazel bazı zamanlar genç adamın çatal ve bıçak tutuşuna bakmaktan kendini alamıyor, bir yemek yiyişini bile sanata dönüştüren bu insan için merak duygusu ile doluyordu.
İngilizlerin pek kibar sayılmadığı bu devirde, Lord Hill ender bulunan bir mücevher gibiydi. Barbarca yenilen yemeklere kıyasla bir kez olsun ağzını şapırdatmamış, küçük lokmalara ayırdığı yiyeceğini her defasında sakince çiğnemiş, uzun ve güzel şekilli parmaklarında birer kalem gibi çevrilen çatal ve bıçaklar diğerlerinin ellerine bu kadar yakışmıyordu doğrusu. İyi bir eğitimden ziyade Lord Hill hoş yaradılışlı bir insandı. Hazel ise henüz tabağındakilerin yarısına bile gelememiş, masada dönen konuşmalara kulak vermek ve kendine hakim olamayarak Lord Hill'i seyretmeye devam etmişti. Yemek çok lezizdi lakin dikkatini vermekte zorlanıyordu genç kız.

Bella bir kere daha gelmişti ki, birazcık içtiği içeceğine ekleme yapmayı ihmal etmedi. Bu malikanede herkes ona çok iyi davranıyordu. Daha çok yemesini ve mümkünse daha çok kalmasını istiyorlardı. Bunlardan biri de hiç şüphesiz baş hizmetçi Bella Monark'dı.

Bella; kalemle çizilmiş gibi ince, uzun kirpiklerle çevrili, iyilikle bakan koyu ela gözleri ile kırışıklarla dolu olan alnı çelişiyordu. Çok koyu kestane saçları yer yer ağarsa da günün modasına uygun olacak şekilde lülelerle kıvrılmıştı. Siyah yünden elbisesi ve önünde uzunca süren beyaz önlüğü, İspanyol işi kadife şeritlerle süslenmişti. Ayakkabılarının sert tabanları her attığı adımla tıkırtı sesi çıkarırken bu uyumlu ses Hazel'ın hoşuna gidiyordu. Çünkü o, kulağa, göze ve kalbe hoş gelen her şeyi severdi.

"Jules Verne'ün anlattığı şeylerden sonra itiraf etmeliyim ki ben de inanmaya başladım."

"Jules Verne mü? O da kim?"

"Bir yazar. Tuhaf bir fikriyatı var. Fakat en son anlattığı hikaye gerçekten taaccübe şayandı. 80 günde alemin baştan başa geçileceğinden söz ediyordu."

Hazel bu ilginç konuşmalardan sonra Lord Hill'e baktı lakin genç adamda herhangi bir şaşkınlık emaresi görünmüyordu. Masada bulunan birçok diplomat bu tartışmaya dahil olmuştu ancak o sadece sessizce yemeğini yemekle meşguldü. Hazel da bu tuhaf hikaye karşısında şaşırmıştı. Coğrafya hikayelerinden ezbere bildikleri vardı fakat 80 gün gibi kısa bir sürede dünyayı dolaşmak imkansızdı. En azından o devre göre. Böyle bir kitap yazılacaksa da ancak bu yazarın ne kadar dakik olduğunu ortaya çıkaran eksantrik bir kurgu olurdu. Çünkü saniyesi saniyesine de uysa 80 gün çok az bir vakitti.

"Baylar neden yemekten sonra birlikte coğrafya bilgilerimizi sergilemiyoruz? Böylelikle seksen günde devri alem yapmak mümkün mü değil mi tartışırız."

Baylar deyince Hazel bu istişareden en baştan dışlanmıştı. Fakat sonrasında devreye Felix girdi.

"Coğrafya hakkında malumatınız var mı matmazel?"

Felix en küçük kuzeni de olsa Lord Hill sözünün üstüne söz söylenmesinden pek hoşlanmazdı. Zira ona göre her şeyi yerli yerinde söylerdi. Öyleydi de aslen. Fakat her şey gibi bu da tartışmaya açık bir konuydu. Tıpkı diğer misafirler gibi Hazel'ın ne cevap vereceğini bekledi.

"Evet efendim. Coğrafya en sevdiğim alanlardan biridir."

Böyle bir cümleyi beklemeyen Lord Hill şaşırmak bilmeyen bakışlarını genç kıza çevirdi. Sevmek ve bilmek farklı şeylerdi elbette. Dünyayı sevmek ve onun bölgelerinden haberdar olmak asla aynı kefeye konulamazdı.

MY LORD Where stories live. Discover now