7🍇

25 5 5
                                    





🍇

Çocukluğuma dair anılarım pek bir silik. Yüklü bir miktar para karşılığı yetimhaneye verilmem dışında yetimhane hayatından öncesine dair çok da bilgim yok. İçinde uyuduğum sepetin altın saçaklı burmalardan işlenme kurdeleleri varmış. Bunu öteden beri Kambur Carolin söyler dururdu. Ne zaman kendim hakkında bir soru sorsam ilk sepetten başlar, buralara ait olmayan bir işçilikle yapılmış sepetimden bahsederdi. Ona göre sepet o zamanın parasıyla bir at arabası ve iki at alacak kadar değerliydi. Benim kesinlikle avare biri tarafından bırakılmadığını mutlaka geçerli sebebi olan bir yakınımın zorla bıraktığını anlatırdı. Bebekken o kadar tatlıymışım ki, yetimhanedeki en gözde bebekmişim. Böyle bir bebeği ailesi bırakmak zorunda kalıyorsa mutlaka altında başka sebepler yatarmış.

Bilmem ki Kambur Carolin neden böyle anlatırdı? Ben içine kapanık bir çocuktum. Çoğusu az da olsa aile sevgisi alıp gelen çocuklardı, bense kendimi bildim bileli dört duvar ve yedi dönümlük arazi içinde geçirmiştim ömrümü. Arazinin yüksek ağaçlarla kaplı olan duvarlarını da hesaba katarsak en iyi ihtimalle bir hapishaneyi andırıyordu. Yine de her defasında bulunduğum ortama ve sıcak kalpli insanlara şükrederdim.

Kambur Carolin'e gelecek olursak gerçekten de kamburdu ama bu ismi ona veren asıl şey, her daim sırtında taşıdığı kedisi Kambur'du. Kediyi öylesine çok seviyordu ki bir an için yanından ayırmamak adına kamburunun tam üstüne yumuşak bir örtü örtüyor kedinin orada rahat etmesini sağlıyordu. Böylelikle kamburu bir değil iki kat daha yüksek görünüyordu.

Anımsar da gibiyim aslında kedinin yetimhaneye ilk gelişini. Ben henüz dört beş yaşlarımdayken yetimhanenin avlusuna üç tane kedi yavrusu bırakılmıştı. Zavallı hayvanlar gece vakti yağmur altında bırakıldıkları için ikisi sabahı görememişti. Bizim Kambur da çok hastaydı ama Carolin ona gözü gibi bakıp tedavisi için çok çabaladı. Yetimhanede şömineler her yerde yanmazdı. Yemek vakti yemekhanede, uyku vakti yatakhanede, ders vakitlerinde de derslikte yanardı. Carolin kedi üşümesin diye yanan şömineleri takip eder onu sıcak tutmak için sırtında taşır dururdu. Aslında evvela kucağına almıştı lakin iki büklüm taşımakta zorlandığı için hayvan da anlamış olacak ki sırtına çökmüş bir daha da inmemişti.

Kediye de isim vermek için çok çaba sarf etmedi. Çocuklar kediyi her gördüğü yerde Kambur'un kedisi diye seslendileri için zamanla Kambur oldu ve birbirlerinden hiç ayrılmadıkları için de Kambur Carolin diye anılmaya devam etti.

Kambur Carolin ben on sekizime basmadan öldü. Kedisi Kambur ise aynı gün yetimhanenin çatısında ölü bulundu. İkisinin gidişine de çok üzülmüştüm. Öyle çok anım vardı ki ikisiyle de. O ikisinden sonra yetimhaneye çok kedi geldi ama hiçbiri Kambur kadar etki etmedi. Çocukluğumdan beri tanıdığım için olsa gerekti.

Şimdi Lord Hill'in pelerinin sırtında duran fazlalığını görünce aklıma eski anılarımdan bir kesit gelmişti gözümün önüne. Şefkate müptela günlerimizde ne güzel vakitlermiş meğerse.

Lord Hill, Hazel'ın daldığı düşünce havuzu vaktinde atından inmiş, eldivenlerini çıkarıp seyise uzatmıştı. Pelerini hala üzerindeyken gayet vakur ve sakince Hazel'dan tarafa yürüyordu. Yürürken bakışları yerde, başı da hafif yere eğik ilerliyordu. İngiltere'nin gördüğü her kadına bakma dürtüsü ile dolu olan erkeklerine nispeten o, yerde kaybettiği hazinesini bulmaya çalışan bir define avcısı gibiydi. Hal böyle olunca çevresindeki tüm insanlar ona bakma gereksinimi içinde oluyorlardı. Ve işler nasıl da tersine dönüyordu?

Bir gecelik misafir edileceği ve ertesi gün yolcu edileceği sanılırken Hazel Redcloud henüz bu yolculuğa dahil edilmemişti. Diğer bir deyişle bu gidiş ertelenmişti. Malikane sahibinin izni olmadan Hazel kalamazdı elbette lakin yine de bir şekilde varlığından haberdar olmasını ve bunu göstermesini dilerdi genç kadın.

MY LORD Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt