6🍇

23 5 0
                                    






🍇

O gece Hill malikanesinden hiçbir kadın ayrılmadı. Kendi evlerine giden diplomatlar malikaneyi sessizliğe bırakırken, Lord Hill'in yeğeni Felix de malikaneden ayrılanlar arasındaydı.

Hazel'ın coğrafya bilgisi dillere destan ve övünülesi bir seviyedeydi ancak ne yazık ki şöhreti uzun sürmedi. Diplomatlarla birlikte Felix de çok tez unuttu bu fevkalede anlatımı. Hiç şüphesiz bu mefhüm anlatıcının bir kadın olmasından kaynaklanıyordu. Şayet bir erkek olsaydı, işte o zaman Londra bu haberle çalkalanabilirdi. Zira o devirde en pahalı yetenek, bilgisini pazarlamaktı.

Gece çöküp saksağanlar kovuklarına çekildiğinde herkes odasına geçti. Bella Monark,  kahya Sebastian'ın getirdiği haberle Hazel'a bir oda hazırlamıştı bile. Genç kız, önde nazlı ateşin süzüldüğü şamdanlığı tutan Bella'yı takip ederken malikaneyi seyre dalmıştı. Elleri önünde bağlı, tıpkı bir hanımefendi gibi parmak uçlarında nazikçe yürüyordu. Bunu büyük bir alışkanlıkla yapıyordu. Farazi değil bu şekilde eğitilmişti.

Ulaştıkları oda ikinci katta, geniş misafir odasının köşesindeki küçük ama yerden geniş pencerelere sahip bordo döşemeli hoş bir yerdi. Bordo saten yorganların altındaki temiz çarşafların taze lavanta kokusu odaya dolmuşken şöminenin içinde çıtır çıtır yanan ateşin sıcaklığı kapı girişine kadar ulaşmıştı. Hazel dudaklarında oluşan tatlı bir tebessüme mani olamadı. Uzunca bir vakittir kendine ait sıcak bir odası olmamıştı. Doğrusu, Hazel Redcloud yetimhane günlüklerinden bu yana hiç sıcak bir odaya sahip olmamıştı. Demek böyle bir histi. Sıcak ve temiz.

"Lord Hill bu yağmurda evinize gitmenize razı olmadı. Bu gece misafirimiz olursanız çok memnun oluruz Bayan Redcloud."

Hazel iki eli ile tuttuğu eteğini hafifçe açıp eğilerek teşekkür etti. Böyle bir kibarlığı reddetmek büyük kabalık olurdu.

Hazel kapıyı kapatıp giden Bella'dan sonra yapayalnız kalmıştı. Oda; gelen misafirler dışında kullanılmadığı için yeni ve taze ısıtılan bir yerdi. Duvarlara yeni işleyen sıcaklık tüyleri diken diken ettirdikten sonra iç ısıtıyordu. Genç kız yavaş adımlarla şömineye doğru yürüdü ve ateş içinde yanan odunlara baktı. Ateşin dokunduğu yeri yavaşça eriyen bu nadide şeyler Hazel'ın yüreğine benziyordu. Bir kor gibi dokunan genç beyefendinin varlığı Hazel için henüz varlığından haberdar olmadığı hisleri canlandırıyordu.

Toplu ortamda kurallar bütünüyle büyüyen bir kız çocuğu yakışıklı, kibar, nazik, centilmen ve beyefendi gibi kalıpları yalnızca kelimelerle bilebilirdi. Böylesi bir şeye sahip olmak şöyle dursun görmeleri bile büyük bir mucize olurdu. Londra'nın en bedbaht zamanlarında kadınlara bir meta olarak bakan zengin erkekleri bile oğlan çocuğu verene dek hanımı ile iyi geçiniyor, sonrasında ilişkileri iki yabancının taht kavgasına dönüyordu. Daha az eğitimlilerin kadınlara insan muamelesi yaptığı bile nadirdi. Lakin böyle bir vakitte Lord Hill bir mücevher gibiydi. Tüm kalabalık içinde Hazel'ı hayranlık olmadan dinleyen ve yer yer itiraz ve eleştirilerde bulunan o olsa dahi genç kız bu tavrından rahatsız olmamıştı.

Onda başka bir şeyler vardı.

Nitekim tıpkı bir mum alevi gibi titrek ve kısa olan diğerlerinin tebriği kadar hayal kırıklığı oluşturmamıştı. Hazel gerçekten bu kadar bariz yapılan bastırılma hissini ilk defa o gece yaşamıştı. Elbette bunda daha önce toplum içinde kendini ifade etmeyişinin de etkisi vardı. Demek erkekler karşısına çıksa aynen böyle sindirilecekti. Enteresan coğrafya bilimi ve mükemmel diksiyonu hiçe sayılacaktı?

Peki ne olmuştu da bu gece insanlar onu pür dikkat dinlemişti?

Alevler odunun tüm yüzeyini sarmışken ateşin üstünde Lord Hill'in silüeti belirdi.

MY LORD Where stories live. Discover now