10🍇

25 5 5
                                    







🍇

Hazel Redcloud, Viktorya tarzı dantelli önlüğü, kalın kadifeden fırın eldivenleri ve ipeğimsi saçlarına tutturduğu lila kurdelesi ile tatlı bir pastacıyı andırıyordu. Bayan Silviya'nın istediği türde bir tart yapmıştı. Üstelik bunu daha önce hiç denememiş ve tatmamış olmasına rağmen enfes bir lezzet çıkarmıştı ortaya.

Tart kalıbının kenarlarından sarkan hamurlarının kıtırlığından, üst bölümünde yarılan yerlerinden sızan taze orman meyvesinin gevrek kokusuna dek devrin en leziz tartlarından olmuştu. İkramdan evvel genç kadın ortalığı toplamayı yeğledi. Her şeyi yerli yerine koyarken etrafa saçılan un kalıntılarını da küçük kuru otlardan yapılma süpürge ile dışarı süpürdü. Karıncalar hemen bir yol yapıp arta kalan şeker yuvalarına taşımaya başlamış, kırlangıçlar güneşin batışından evvel orman meyvelerinden birkaçını yuvalarına taşımıştı bile. Uzaktan bakan biri Hazel'ı masallara konu olan pamuk prensese benzetebilirdi. Zaten ancak onun gibi biri hayvanlarla dostluk kurup maharetli elleri ile ortaya bu muhteşem güzelliği koyabilirdi.

Hazel henüz tam soğumasa da çıplak elle tutmaya uygun tartı da alıp kulübeye doğru yürümeye başladığında avluda tatlı bir rüzgâr çıkmıştı. Saçlarının arasından okşayarak geçen bu tatlı rüzgâr Lord Hill'in malikanesinde çıkan rüzgâra nispeten daha yumuşaktı lakin genç kadının kalbini daha çok sızlatmıştı. Ziyadesiyle yazık olmuştu, zira Hazel, Baron Hill ile birlikte olduğu o kısacık vakit de bile kendisine birçok ilham bulabilmişti. Bazı insanların bazı insanlar üzerindeki etkisi latif bir meleğin kanat dokunuşu gibidir. Lord Hill de aynen böyle gelmişti genç kadına. Lakin belki de böyle bir his doğru değildi. Zira ayrılmadan evvel dile getirdiği tüm o cümleler zayıf omuzlarının düşmesine ve hevesinin kırılmasına sebep olmuştu.

Genç kadın iç çekerek kulübeye doğru meyletti. Ne sallanan sandalyenin sesi ne de geldiğinde öten çaydanlığın çığırtısı yoktu. Elindeki tartı nane yeşili mermerlerle düzenlenmiş mutfak tezgahına koyduğunda çaydanlığın altındaki ateşin söndüğünü fark etti. Pek tabii bu sebepten şöminenin karşısında uyuklayan yaşlı kadın da uykuya çekilmişti.

Hazel hafifçe tebessüm ederek yaşlı kadının birbirine geçirdiği etten pek bir nasibi kalamayan kemiksi ellerine baktı. Mor damarları ön plana çıkmış, incecik bileklerine doğru pınarlar oluşturmuştu sanki. Böylesine zayıf bir bedenin bu kadarcık bir ısıda bile üşümesi kuvvetle muhtemeldi.

Hazel köşede duran katlanmış bordo battaniyelerden biri gözüne ilişince üstünde uyuyan turunç kediyi rahatsız etmeden birini çekip aldı. Ufak dokunuşlarla yaşlı kadının kolları dahil örttüğünde bunu yeterli görmemişti. Dışarı çıkıp kulübenin etrafında dolaştı ve arka tarafta küçük bir odacıkta dizili olan kütük parçalarından birkaçını alarak geri döndü. Şömineyi harladı, çaydanlığın sesi rahatsız etmesin diye onu da tezgaha almayı ihmal etmedi.

Bayan Silviya şu an için akşam yemeği yiyecek gibi durmuyordu. Onu uyandırmak istemeyen genç kadın evde kalmaya izin de alamadığını düşünerek eşyalarını da alarak bahçeye çıktı. Güneş batmıştı artık lakin gökyüzünde hâlâ daha turuncu, kızıl ve pembe rengi görmek mümkündü.

Yerden az yüksek ağaç tomruklarından birine oturup eşyalarını da hemen yanına iliştirdi. Biraz tefekkür için ellerini önünde birleştirip bakışlarını karşısındaki hayali noktaya ve nispeten boşluğa dikti. Ilık rüzgâr dokunduğu tenini yumuşatsa da içinde bir ürperti oluşmuştu.

"Ne kadar bilgili olursanız olun, fikriyatı sizi çocuk yapmak için kullanan erkekler arasında bir hiç olacaksınız. Bundan mütevellit ya devre ters ya da kendinize ters bir yerde yaşıyorsunuz."

MY LORD Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin