1.1

322 53 61
                                    

"Burada ayrılmamız gerekiyor."

Bu noktada bulunduğumuz yerden ölesiye nefret ediyorum. Ayrılmak zorunda olduğumuz her yere karşı aynı duyguyu hissediyorum.

"Evet."

Karşılık vermesi ile kafamı aşağı yukarı sallamıştım bu defa da.

Sadece daha fazla yan yana olmak için kafam kopana kadar sallayabilirdim belki de.

Fakat aynı isteğe sahip olmaması bunu da mümkün kılmıyordu.

"Gidiyorum ben öyleyse. Hoşçakal."

Uzak kalacağım. Senden uzak. Ve bu asla hoş olmayacak.

"Sen de öyle."

Ve bu seni asla etkilemeyecek.

Ardından daha fazla beklemeden arkasını dönüp yavaşça ilerlemeye başladı.

O adım sayıyorken arkasından öylece bakmanın hiçbir işe yaramayacağını anladıktan sonra arkamı dönebilmiştim ben de.

Chan ile evlerimizin bu kadar yakın olması sayılı şanslarım içerisinden en büyüğü olsa gerek.

Yaklaşık beş dakikanın sonunda eve girdiğimde çok fazla yorulmamış olma sevinci ile salona doğru ilerledim.

Yorulmamış olmak kanepede yayılma rahatlığına erişmeme engel değildi tabii ki de.

Seviyordum bu kanepeyi ve üstünde yayılmayı. Rahattı ve güzeldi evet.

Ve sırf düşünmemek adına böyle konularla zihnimi meşgul etmeye çalışma eylemim, on dakikanın sonunda zilin çalması ile son bulmuştu.

Şaşırtıcıydı evet. Chan olamazdı, Felix ile vakit geçirmekle meşguldür şu an. Başkası olma ihtimali de olmadığına göre?

Başım mı tehlikede yoksa?!??!!

Korku dolu adımlar ile kapıya doğru ilerlerken bir anda vurulması ile ağzımdan minik bir çığlık çıkıp, korkudan kendi ayağıma takıldığım gibi yere düşmüştüm.

Hadi ama böyle bir anda da bunu yapmış olamam değil mi? Evde olduğumu belli etmemem gerekiyordu.

Zilin tekrardan çalması ve ardından gelen ses ile o kadar hızlanmıştı hareketlerim okula geç kalma tehlikesi içerisinde olduğumda bile böylesine hızlı olamama gerçeği sinirlerimi bozmuştu.

En alakasız zamanlarda neden en alakasız şeyleri düşünmek zorundayım ki?

Hemen kapıya koşup açmam ile sesin sahibiyle karşı karşıya gelmiştik.

"İyi misin?"

Endişeli sesi ile sorduğu soruya karşılık utandığım için kızarmış yanaklarım eşliğinde yanıt vermeye çalıştım.

"İyiyim, ufak bir aksilik yaşadım sadece."

Emin olmak istermiş gibi gözlerini başımdan aşağıya kadar gezdirdiğinde, yanaklarım artık kül olmaya başlama eşiğindelerdi kesinlikle.

Lee Minho yeter bu kadar mahvettiğin, söylesene hadi ne işin var burada?

"Ev çok boştu."

Ve sen buraya gelmeyi tercih ettin? Senin için ne kadar dolu olabilir?

Gözlerim anlık olarak ellerine kaydığında dolu iki poşeti tuttuğunu gördüm.

"Neden söyle miyorsun Minho ellerim dolu diye? Gel içeri hadi."

Dediğim gibi o da daha yeni farkına varmış gibiydi bunun.

Yavaşça ayakkabılarını çıkardıktan sonra eve girmiş ve zaten nereye gitmesi gerektiğini çok iyi bildiği için beni beklememişti.

"Birlikte yeriz diye düşündüm."

Ve ağzına kadar dolu poşetlere tekrar kayan gözlerim bunun pek mümkün olmadığını iletmişti beynime.

"Ev bir hafta boyunca boş sanırım?"

Ve anlayamayan bakışlarını atmıştı. Bu hâlde cidden fazla şirin gözüküyordu.

"Bu iki torbada bulunanların bitmek için bir haftaya ihtiyaçları var gibi gözüküyor."

"Yiyebiliriz bence. Ben dört günü üstlenebilirim."

"Üç gün benim için çok fazla olmaz."

"Beş gün de beni aşar. Yavaş yersin sen bir şey olmaz."

Şu an kafam fazla karışmıştı işte. Önce evin boş olmasını bahane edip evime geldi, sonra bolca harcama yaptığı alışverişinin beni aşacak bölümünü yemem için ikna etmeye çalıştı. Ve son zamanlardaki tavırları daha yumuşak gibi...

Kendini affettirmeye falan mı çalışıyor diye düşünmeden edemiyor insan ama emin de olamıyor.

"Daldın. Çok düşünme, sadece bir şeyleri rayına sokmaya çalışıyorum."

__________________________

Bu ficin bir an önce bitmesi lazım.

Bu ficin bir an önce bitmesi lazım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

2min çok güzel.

Yeşil Led |2min|Where stories live. Discover now