2

870 86 20
                                    

2008

Dün gecelere kadar temizlik yaptığı için her yeri çok ağrıyordu Harry'nin. Gözlerini sakince araladı ve esnemeye çalıştı.

Fakat sadece çalıştı çünkü boynunda hissettiği boyunluk yüzünden pek rahat olamadı. Elini kaldırıp boyunluğa dokundu ve bunun şuan ne alakası olduğunu düşündü. Yani dün gece gayette düzgün bir şekilde uyuduğunu hatırlıyordu.

Sonra etrafına baktı.
Beyaz bir odadaydı, güneş ışıkları odaya giriyor, dışarısı parıl parıl parlıyordu. Sanki dün yağmur yağmışta, bugün her yer tertemiz ve ışıldıyor gibiydi. Odaya döndüğünde, karşısında uzun bir koltuk, koltuğun üstünde televizyon gördü. Sağ yanında da bir koltuk ve orada uyuyan küçük bir çocuk vardı.

Evet tanımadığı küçük bir çocuk.

Burası basbaya hastane odasıydı ve Harry kendine baktığı zaman sol ayağının alçıdan sarıldığını görmüştü. Gözlerini kırpıştırdı. Kaza falan mı yaptı da komaya girdi, komadan uyanma anı mıydı bu?

Dün iyi durumdaydı, sadece temizlikten dolayı yorgundu o kadar. Kafası allak bullak oldu. Bir an rüyada olduğunu düşündü. Evet, bu ihtimal kesinlikle daha yakındı.

Bu gerçekçi rüyayı izlemeye devam ederken, kendi içinden uyanmasını söylemiş ve uyanamamıştı. Son çare sağ eliyle yanağını sertçe çimdikledi...
Evet, kesinlikle rüya değildi bu, öyleyse neresiydi burası? Ayağı neden alçıdaydı, hastane odasına ne zaman gelmişti, bu çocuk kimdi ve kendisine ne olmuştu?

Ayrıca Hogwarts'tan buraya kadar getirildiğini bile hissetmedi mı yani?

Tekrar bir rüya olduğunu düşünmeye karar vermişti. Kesinlikle başka açıklaması yoktu çünkü.

"Çocuk, çocuk! Hey! Çocuk!"

Koltukta uyuyan, artık uyanan küçük çocuk gözlerini açtı ve dağınık saçlarıyla uyandı. Anında yüzüne, gözlerine bir heyecan gelmiş, genişçe gülümseyerek "uyandın!" Diyerek Harry'nin yanına koşmuştu. "Baba uyandın!"

"Ne?"

Küçük çocuk koşa koşa odadan çıktı ve dışarıya bağırmaya başladı. "Uyandı! Baba, baba hemen gel, baba!!"

Harry gözlerini kırpıştırdı. Ne olduğunu anlayamadı, nereye düştüğünü, kendisine ne olduğunu, bu 'baba' diyen çocuğun kim olduğunu bile bilmeden aralık kapıya şaşkın şaşkın bakmaktaydı. O kapıdan ilk gelen karışık saçlı, yeşil gözlü dört yada beş yaşına yakın küçük çocuk geri geldi. Arkasından bir hemşire ve doktora benzer sakallı bir adam.
Onun arkasından da sarı saçlı, gri gözlü, yüzünde bir gülümseme ile bu odada tanıdığı tek kişi olan Draco gelmişti.

Sadece dün ki Draco'dan biraz daha büyük ve... Biraz daha güzel gelmişti Harry'e. "Malfoy? Malfoy sen misin? Evet, kesinlikle sensin! Dün ne oldu, en son temizlik yapmıştık. Sonra uyudum ve buraya geldim. Ne oldu?"

Draco kirpiklerini kırpıştırdı ve biraz şaşırarak gülümsedi. "Dün öyle birşey yapmadık sevgilim. Kaza geçirdin, hatırlamıyor musun?"

"Ney? Sev- ney?"

"Doktor, sanırım iyi değil"

"Şimdi bakarız."

Hemşireler kendisine yeni serum takarken, Doktor Harry'nin çenesinden kavrayıp gözlerine ışık tuttu. Harry hâlâ Draco'nun kullandığı kelimeyi düşünüyordu. Küçük çocuk sevinçten hoplayıp zıplıyor, Draco biraz arkada kendilerini izliyordu.

Doktor gözlerine bakmayı bıraktı, ağzına da, dilinin altına da, nefes alış verişinde de, neden baktığını anlayamadığı burnunun içine de. Sonra kalktı ve asasını çıkarıp başına doğrultu. Beyninin içine bakarken "temiz" dediğini duymuşlardı. "Beyni hasar almamış, tertemiz."

İn Time Journey Where stories live. Discover now