13

649 58 7
                                    


1998

Üzgün yeşil gözlerini Draco'ya çevirmişti Harry. Saat sabahın yedisiydi, sarışın olanın üstünde eşorfmanları vardı ve saçları dağınıktı. Yeni uyandığından gözleri şişmiş, tatlılığına tatlılık katmıştı.

Daphne ile neredeyse hergün görüşüp onunla el ele gezdiği için, Harry kendini soyutlamıştı bu ortamdan artık. Draco'nun açık açık yaşadığı ilişki ve yıllar sonra bile bu ilişki hakkında konuşulmayıp arkadaş kalınması Harry'i yaralıyordu. Draco'nun kendisini aldatmasından korkuyordu. Evet, bunun yüzünden nefesi kesiliyor, ihtimali bile gözlerini dolduruyordu.

On sekizini yaşamayı bırakıp bu ihtimal yüzünden geleceğe dönmesi gerektiğini bildiğinden, şimdi McGonagal ile konuşmaya gidecekti. Çünkü daha fazla bu şüpheye, bu korkuya ve bu kadar özleme dayanamayacaktı. Tam on gün olmuştu burada kalalı. Artık sıkılmış, ailesini istemişti.

Hem Draco'ya soracağı soru, hayati önem taşıyordu...

"Harry sanırım haklıydın," dedi Hermione etrafına bakarak. "Salgın başlayacak. Neredeyse herkes hasta."

Harry'nin dediği çıkıyordu. İki güne kalmaz okulda salgın alarmı verilecekti. Öksüren ve hapşıran insanlara baktı Ron endişeyle. "Ölüm olacak mı?"

Hâlâ başında ki sıkıntıyı atamayan Harry, gelecekte ki eşine bakmayı bırakıp saçlarını karıştırdı. Stresten çökmüştü bir günde. "Olacak," diye mırıldandı. "Slytherin'den iki kardeş ölüyordu sanırım. Onun dışında herkes odaya kapatılacak ve aynı odada yatan öğrencilerin kendine ait paravanı gibi bir şey olacak."

Hermione onu başıyla onayladı ve yanında öksüren bir Gryffindor'u görünce, biraz panik yapıp hemen onun yanından uzaklaşarak Ron'un yanına iyice kaydı. "Maske mi takmaya başlasak?"

"İyi olur," dedi Harry sıkıntıyla ayaklandığında. "Çünkü aramızdan ilk önce sen hastalanacaksın Hermione."

"Ne?" Kendini hemen buradan soyutlamak isteyen Hermione, yutkundu. "Lanet olsun."

Harry kahvaltı masasından çıktığı zaman, büyük salondan da çıktı ve yedinci katın yolunu tuttu. Sonunda McGonagall'ın yanına gidiyordu. Hem Draco'nun yanına dönmek istiyor, hemde salgın zamanlarında burada olmak istemiyordu. O sıkıntılı dönemde yalnız olacaktı ve yalnız başına kafayı yerdi. Özellikle bu soru işaretleri kafasında hâlâ gezinirken...

Merdivenleri hızlı hızlı geçtiği sırada arkasından gelen "Potter!" Sesiyle merdivenin ortasında durmuş ve arkasına bakmıştı. İçini tatlı bir sevinç, biraz da hüzün kapladı.

"Ne oldu Malfoy?"

Draco kendisinin yanına gelip bir basamak altında durduğunda "kimseye söylemedin, değil mi?" Diye sordu nefes nefese.

Ne olduğunu anlamadı Harry. "Neyi?"

"Günlükte yazanı." Diyerek saf merakını dile getirmişti Draco. Harry'nin ağzından çıkacak kelimeyi beklerken, stres içindeydi.

Gülümsedi Harry. Bu konu kendisini hâlâ güldürebiliyordu çünkü. "Ne o, korkuyor musun yoksa?" Draco'nun gözlerinde ki bariz sinir ve endişeye gülmeden edememişti Harry.

"Komik mi bu? Hayır, korkmuyorum. Git, istediğine duyur istersen. Zaten kimse inanmaz sana."

"Niyeymiş?" Bir basamak aşağıya inip ona çok yakın bir mesafede durdu Harry. Draco'yu özlediğini tekrar hissetmişti. Gülüşünü silmeden sözlerine devam etti. "Gayette inanılır bir durum. Birde ben söylemişsem insanlar kesin inanır. Bana mı inanırlar, sana mı, Malfoy?"

İn Time Journey Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin