9

738 75 10
                                    

2008

"Nereye?"

"Ayağın için iksir alacağım."

"Evde var."

"Yedek alacağım o zaman."

"James ile mi gidiyorsun?"

Draco küçük çocuğun elini kavradı ve "evet" dedi.

"Beni böyle yalnız mı bırakacaksın?"

"Bebek değilsin, bir saat kendine bakabilirsin."

"James'ı bırak o zaman"

"Düşer falan kalkamazsın yerinden. Benim yanımda olması daha iyi."

"Sıkılırım burada!"

"Bir saat Harry, bir saat."

Draco, James'ı elinden tutarak kapıyı kapattı ve dışarıya çıktı. Harry'e birşey olmazdı, olsa da biraz değer anlardı. Oğlunu kucaklayıp onu arabaya bindirdi ve tren istasyonuna doğru sürmeye başladı. İşi biraz uzun sürecekti, beş altı saat sürebilirdi ve Harry için biraz endişeliydi ama idare edeceğini umuyordu. Oğluna "kemerini tak canım." demiş ve trafiğe çıkmıştı.

Yaklaşık yarım saat sonra istasyona varmıştı. "Baba, nereye gidiyoruz?"

"Hogwarts'a canım."

"Babamın savaş kazandığı okul mu!"

"Hmhm"

"Bende orada okuyacağım değil mi baba?"

"Evet oğlum. Sen ve... Doğacak kardeşlerin."

"Kardeş mi? Kardeşim mi olacak?"

"Henüz değil... Neyse, hadi bilet alalım."

Draco ve James insan kalabalığında yürüyorken, birçok insan James'a el sallıyor, onu sevdiğini gösteriyordu. Draco'ya ise her zaman ki gibi mesafeliydiler ve hatta bazıları nefretini göstermekte sakınca duymuyordu. Draco hep bilirdi ki, Harry Potter'ın eşi olmasaydı, büyücülük dünyasında pek bir yeri olmayacaktı. Çünkü insanlar kendisine sataşmayıp lanet atmıyorsa, bu Harry'nin kahramanlığı sayesinde ve onun hatrı için oluyordu.

Tabi kendisinin aksine James'ı çok severlerdi. Onu da Harry'nin oğlu olduğu için severlerdi tabi.

"Aynı babana benziyorsun canım." dedi yoldan geçen bir kadın.

James için bilet almasına gerek yoktu. Hâlâ küçük bir çocuktu ve bebeklikten yeni çıkmıştı. Kendisi için bilet aldığında etrafta ki sakin insanlara baktı. Eylül ayı geçtiği için buralar şuan boştu ama yinede biraz kalabalık vardı. Yavaşça trene bindiler, Draco Harry'nin burnunu kırdığı yerden geçerken ister istemez gülümsedi ve kendilerine bir yer bulup oğluyla birlikte oturdu.

"Baba?"

"Efendim canım?"

"Neden cisimlenmedik?"

"Çünkü sen cisimlenmeyi kaldıramayacak kadar küçüksün."

"O zaman şömine kullansaydık."

"Onu da kaldıramayacak kadar hasassın canım."

"Süpürge?"

"Yerinde durmuyorsun ki. Süpürgeyi mi süreyim seni mi tutayım. Geçen kuş görüp ona dokunmak istediğin için düşüyorduk James."

"Birdaha yapmazdım. Uçmayı seviyorum."

Güldü Draco. "Babası kılıklı. Bebeğim hem fena mı oldu? On bir yaşına az kaldı. Tecrübe etmiş oldun. On birine geldiğinde arkadaşlarına bu yolları sen öğretirsin."

İn Time Journey Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz