8

680 73 14
                                    

2008

"Ya gidip McGonagall'a konuşsana! Burada kalmak istemiyorum, seni istemiyorum!"

James'ın hıçkırıkları o kadar yükselmişti ki, babasının bağırışlarından korkuyor, Draco'nun bacaklarına sıkı sıkı sarılıyordu.

Sarışın olan oğlunun başını okşadı ve onu kaldırarak kucağına aldı. "Şş tamam oğlum, tamam."

"Üç gün oldu tutuyorsun beni burada, git McGonagall'ın yanına! Daha fazla kalmayacağım senin yanında!"

"Harry çocuk korkuyor-"

"UMRUMDA DEĞİL! HER GÜN SENİN YÜZÜNÜ GÖREREK UYANMAK İSTEMİYORUM BEN! BU GELECEĞİ İSTEMİYORUM! MCGONAGALL'A GİT! GİTT!!"

Draco sinirden ve Harry'nin James'ı korkutmasından iyice öfkelenmişti. Sabrı sınanıyor, gözleri doluyordu. Oğlunu kucakladı ve onu odasına götürmek için salondan çıkacaktı ki, Harry dirseğini sıkıca tutmuş, hatta tırnaklarını batırmıştı. Canının acıdığını göstermeden kolunu çekmeye çalıştı Draco. "Çocuk var elimde, bırak."

"Beni her defasında görmezden geliyorsun, umursamamazlık yapıyorsun! Beni çıldırtma Malfoy, McGonagall yardım eder bana. Onun yanına git diyorum sana, niye inat ediyorsu-"

"Öldü!" Diye bağırdı Draco artık dayanamayarak. James hâlâ ağlıyor, salon bebek sesiyle çalkalanıyordu. "McGonagall geçen sene ölüm yiyen saldırısında can verdi Potter. Sana şuan kimse, hiç kimse yardım edemez. Tek yardım edecek kişi var, o da on yıl önce ki McGonagall. Yani benim gerçek kocam herşeyi düzeltebilir, sen değil. Şimdi çek şu elini!"

Bu birkaç gün Harry'nin ters tavırlarına, kendisine nefretle bakmasına, oğlunu görmezden gelmesine ve merhametsizce bu yaşadığı hayatı eleştirmesine o kadar katlanmıştı ki, Draco artık ona inanıyordu. O kendisinin eşi olamazdı, hafızasını kaybetmediyse, obliviate yemediyse aklına başka hiçbir seçenek gelmiyordu ikisininde.

Büyücülerdi onlar.
Herşey mümkündü. Geçmiş ve gelecekte ki Harry'lerin beden değiştirmeleri de inanılmayacak birşey değildi.

Draco, ağlamaktan çatlayacak olan oğluyla odasına geçti ve kapıyı kapattı.

James'ın ağlaması on dakika kadar sürmüştü. Draco ve Harry, ilk defa çocuklarının yanında kavga ettiği için neye uğradığını şaşırmıştı çocuk. Ve tabi yüksek sesten de ürkmüştü.

Sırf oğlunu ağlattığı için bile on sekiz yaşında ki Harry'nin yüzüne bir tane geçirmek istemişti Draco ama gerçek eşinin bedenine vurupta incitmek istememişti. Yatağında uyuyan oğlunun saçlarını okşarken, sızlayan dirseğine dokundu. Tırnak izi çıkmış ve iyice kızarmıştı. Sakince bir nefes aldı.

Dolu gözlerinin içinde ki yaşlara engel olmadan dökülmesine izin verdi. Sessizce ağlarken, "dön Harry." demişti. "Lütfen geri dön."

♟️

Aile yemeği belki de ilk defa bu kadar sessiz ve bu kadar gergin geçiyordu. Normal şartlarda Harry ve Draco'nun sohbeti bitmez, James onları kıskanarak araya girer dururdu. Yemekleri Harry yapar, Draco temizlerdi, James'ta sevinçle salonda koşturarak çizgi film açar yada birşeyler çizerdi.

Ama şimdi ev sessizliğe gömülmüştü.

James, Harry babasından korkuyordu çünkü bu üç gündür tek yaptığı bağırıp çağırmaktı.

Draco, Harry'nin huzursuzluk çıkarmasından hiç memnun değildi.

Harry ise Draco'dan her zamankinden daha fazla nefret ediyordu çünkü onun, Ginny ile aralarına girdiğini düşünüyor, geleceğini mahvettiğinden şikayet ediyordu.

Geriye dönmek, geleceğini değiştirmek ve gider gitmez Ginny ile barışmayı aklına kazımıştı. Draco ile yaşamak istemiyor, ondan nefret ediyordu. Üç gün önce daha iyiydiler ama gün geçtikçe Harry psikolojik olarak çöküntü yaşıyordu. Ginny'i istiyor, alçılı ayağından şikayet ediyor, oğlunun sesine tahammül edemiyor ve Draco'nun yüzünü bile görmek istemiyordu.

Bununla birlikte geriye dönememe stresi de eklenince korkusuna korku eklenip bağırıp duruyordu.

Bir iç çekti kuzgun olan ve birkaç lokma sonra doyduğunu söyledi.

"İlaç içeceksin, biraz daha yemeli-"

"Sana mı sordum? Sana ne?"

Draco sustu, önüne döndü ve küçük oğluna gülümseyip onun tabağına bir parça daha köfte koydu. İşte yemek böyle sessiz sedasız geçmişti. Harry tabağını tezgaha bıraktığında salona topallayarak geçmiş, ayağını zorlukla kanepeye uzatmıştı.

"Baba, Harry babamın nesi var?"

"Hasta biraz canım."

"Neden bağırıyor sana?"

Draco hafifçe gülümsedi. "Yorgunluktan herkes bağırır. Sende uyuyacağın zaman ağlıyorsun bazen, değil mi?"

"Ama babam çok bağırıyor. Korkutuyor beni."

"Korkma oğlum, baban çok seviyor seni."

"Öyleyse neden iki gündür benimle oyun oynamıyor?"

"Ayağı hasta ya, ondan yorgun oluyor."

"Ayağı iyileşince yeniden oynayacak mı?"

"Oynayacak canım."

"Peki ne zaman iyileşecek?"

"En kısa zamanda... Hadi, ye yemeğini."

Küçük çocuk pilavını yemek için kaşığı yanlamasına tuttu ve yemeğine devam etti. Draco'nun gözleri, kanepede oturan ve içinden söylenen Harry'nin üstündeydi. Çok morali bozuktu.

Yemekler yenildiğinde Draco sofrayı kaldırdı. Bulaşıkları yıkanması için büyüledi ve ardından masayı silip mutfaktan çıktı. Salona girmek istemiyordu. Harry kendisini gördüğü zaman huzursuzluk çıkarıyordu.
Bu yüzden James'ı salonda oyuncaklarıyla bırakıp Harry'e bakmadan odasına geçti. Altı yıldır evliliklerinde ilk defa birbirlerinden bu kadar kopuk, bu kadar ayrı duruyorlardı.

Harry'nin gözlerinde uzun zaman sonra ilk defa nefreti görüyor ve bu kalbini yaralıyordu. Üstelik kıskanıyordu da. Onun gerçek Harry olmadığını bilse de, defalarca Ginny'den bahsetmesi onu üzüyor ve moralini daha da bozuyordu. Üstelik James'ı da kötü etkiliyordu. Çocuk iki günde Harry'den korkmaya başlamıştı. Normalde Harry'i çok seven ve onunla neşeyle oyunlar oynayan James, iki gün içinde ondan çekinir olmuş, yanında oturmamaya başlamıştı.

Fark etmeden nefreti ve korkuyu aşılıyordu Harry ve bu kendisini çok sinir ediyordu.

Ve tabi gerçek Harry'e de özlem duyuyordu. Onu özlüyor, sarılmayı, öpmeyi, kendisine gülümsemesini, ailesini sevdiğini söylesin istiyordu.

Yarın erkenden Hogwarts'a gitmeye karar verdi. Belki Dumbldore"un tablosu yardım edebilirdi.

İn Time Journey Where stories live. Discover now