25- Son Yayın

310 32 7
                                    

İki haftadır olduğu gibi yine eskiz kağıdımı almış, koltuğa uzanmıştım. Batı da karşıma geçmiş, patates soyarken Müge Anlı'nın özetini izliyordu. Katil olduğuna emin olduğumuz köylü kadının cırtlak sesi dışında içerisi oldukça sessizdi.

Aslında genel olarak dışarısı da sakindi. Yaz sıcağı bunaltıcıydı. Dışarıda insan bulmak imkansıza yakındı.

Dünden masada kalmış çekirdeklere uzanıp alırken birkaç dakikalığına da olsa bıraktım kalemi. Tuğrul, Baldwin adını verdiğimiz karakterden beri beni salmıyordu. Rahat falan demiştim ama öyle değilmiş. İstediğini aldığında dahasının isteyen, karşısındakini boğan bi' tipti.

Ağzımdaki çekirdek çöpünü bırakırken kurşunun akma ihtimalini umursamadan yanağımı yasladım resme. Ofladığımda kısa bir an bakıp tekrar patateslerine dönmüştü.

Bunalmıştım.

Yaptığı bulamaç yemekleri ziyan olmasın diye yemekten, sıcak havadan, onun yokluğunda stres yapıp düzensiz kilo almamdan, vermek için her gün yürüyüş yapmaktan... Tadım tuzum yoktu ama ömür devam ediyor diye bir şekilde yaşıyordum.

"Ali'yi özledim." dedim Batı'ya bakmadan.

"Ne zaman geleceğini söyledi mi?"

"O da bilmiyormuş. Birkaç gün ya da birkaç hafta dedi." dediğimde elindeki patatesleri daha da sert soymaya başladı.

"Sahra onu bile söylemedi."

İlişkilerini anlamıyordum. "Sevgili misiniz?" diye sordum bu yüzden. O da bilmiyor olacak ki sessiz kaldı bir süre. Sonunda "Bilmiyorum." dedi. "Sevgili olmadığımız kesin aslında ama Ali Sahra'nın motoruna, arkasına binebilmek için üç yıl beklemiş. Ben sürdüğümü söyleyince bayağı şaşırdı. Özelimdir herhalde onun için. Bir şeyler vardır."

"Ali'yle konuşuyor musunuz?" diye sordum. Birbirlerini görmezden geliyorlardı çoğu zaman. Sevmemeleri karşılıklıydı.

"Konuşmuyoruz. Geçen bunun için konuştuk işte. Sahra'nın neyi olduğumu sordu o da. Abilik yapıyor."

Güldüm dediğine. Nedense tatlı gelmişti. "Sahra'yı üzersen seni öldürürüm de dedi mi?" derken biliyordum ki demiş olma ihtimali yüksekti.

"Buna benzer bir şey söyledi." diyip o da sırıttığında biraz doğrulup kalemimi geri aldım. Oyun çizimlerinden çizgi romana terfi almıştım. Tuğrul'la yaptığımız hikayeyi kağıda geçiriyordum ve yıllarca bilgisayardan ev içi tasarlamaya alıştığımdan gözümü kör ediyordum şu an.

"Siz o çocukla ne iş? Ciddi ciddi evleniyor musun?"

"Senden istemesi gerektiğini söyleyince biraz geri adım attı. Evlenmek istemiyorum diye bahanem bu. Anladığı için ses etmiyor."

Kafasını salladığında sustuk. Geri döndük işimize. Gerçekten gözümü kaybettiğimi anlayınca tamamen doğrulup oturur pozisyona geldim. "Batı, acaba yemeği ben mi yapsam?"

Stres bana kilo aldırdığı gibi ona da yemek yaptırıyordu. Yaptığı yemekleri yemek benim kilo vermeden bile zordu.

"Niye?" diye sorduğunda omuz silktim.

"Dışarıdan sipariş edelim ya da." Bu öneri nihayet onunda hoşuna gitti. Telefonu alıp ne istediğimi sorduğunda kafasına göre takılmasını söyledim. Bana fark etmiyordu. Batı'nın yapmamış olması yemem için yeterdi.

Patatesleri bırakıp iyice Müge Hanım'a odaklandığında bende tüm ilgili çizimime verdim.

Bir ara televizyon mu kapandı, elektrik mi kesildi anlamadık. Çok takılmadım üstüne ama Batı kumandayı almış, kanalları çevirmeye çalışıyordu. "Ne oldu lan buna?"

Kod Adı: LEHEPWhere stories live. Discover now