Ölümsüzlük Oyunu

10.9K 999 315
                                    

Günler önce otobüste cam kenarında oturuyor, kulaklıkları takmış müzik dinliyordum. Sonra bir ses duydum, adamın biri ağlıyor sandım. O kadar gerçekti ki, neredeyse emindim. Kulaklıkları çıkardım ama otobüsün uğultusundan başka ses yoktu etrafta. Kulaklıkları yeniden taktım, başımı cama yasladım ve bir hikayenin ışıklarını yaktım. 

Çok ama çok severek yazdım, umarım beğenirsiniz...

Gece metrosu, yerin metrelerce altında, bir insan yumağını avuçlamış, ardında silik bir uğultu bırakarak ilerliyordu. Son derece çelimsiz, yüzünde daimi bir gülümseme bulunan; bakan kişinin, içindeki kandırılmaya müsait ruhu kolaylıkla görebileceği, ziyadesiyle parlak gözlere sahip genç bir kız, düşmemek için her iki eliyle metronun sarı demirlerini sıkı sıkıya kavramıştı. Kulaklıklardan gelen dinlendirici sesi dinlerken, eve geç kaldığı yönündeki endişelerini unutmaya çalışıyor, diğer yandan da bariz bir merakla, aynı vagonu paylaştığı insanları inceliyordu. Ne var ki baktığı her yüz, bu kapsamlı incelemeden rahatsız olarak gözlerini kaçırıyor, rahatsızca kıpırdanıyor ve farkında olmadan kızın bakışlarından kaçıyordu. İç çekti kız ve sonunda gözlerini ayakkabılarına dikti. Bir aralık, kulaklıktan akıp gelen müziği bozan bir ses duydu. Dikkatini verince bu sesin sandığı gibi metronun uğultusundan kaynaklanmadığını fark etti. Başını kaldırıp kulaklıklardan birini çekti ve zaman zaman derin bir şekilde iç çekerek hıçkıra hıçkıra ağlayan adamı dinledi. Vagonu dolduran insanların büyük bir kısmı şimdi merakla karışık rahatsızlık duygusuyla gözlerini adamın üzerine dikmişti.

Kız arkasını döndü ve koridor tarafında oturan adamın yaşlarla ıslanmış, kızarık gözleri kısık iki nokta haline gelmiş yüzünü gördü.

Kalbine bir sızı yerleşti ve gecenin bu saatinde bir adamı, herkesin içinde bu denli ağlatan nedeni değil; adamı rahatlatabilecek olası yöntemleri düşünmeye koyuldu. Sonunda annesinin tüm tembihlemelerine rağmen kendini tutmakta muvaffak olamadı, sırt çantasını ayaklarının dibinden alıp sırtına geçirdi ve yavaş adımlarla insanların arasından sıyrılarak, ağlayan adamın yanı başına gitti.

Elini tereddüt ederek uzattı ve otuzlu yaşlarına yaklaşmış olmasına rağmen ağlarken küçük bir çocuğu andıran adamın omzuna yerleştirdi.

"İyi misiniz, efendim?"

Adam başını iki yana salladığında kızın yüzüne kötü kokulu bir hava çarptı, düşününce bu kokunun içki kokusu olduğunu anladı kız.

"Sizin için yapabileceğim herhangi bir şey var mı?" diye mırıldandı, etraftakilerin söylediklerine kulak kabarttığını fark ederek kısık sesle konuşmuştu.

Adam sağ elini kızın takip edemeyeceği bir hızla hareket ettirerek, omzunda duran eli sıkıca tuttu. Kız adamın temasından rahatsız olmamıştı, aksine ona yardım edebileceğini düşünerek sevinmişti. Ancak bir süre sonra adamın tutuşu sertleşti ve acıtan bir hal aldı. Kız sesini çıkarmıyor, etraftakilerin adama kızabileceğini düşünerek elini kurtarmaya yeltenmiyordu.

Garip bir çaresizlikle etrafına bakarken, metronun inmesi gereken istasyonda durduğunu fark etti.

"Benimle gelin, efendim." diye mırıldandı ve adamı omuzlarından tutup çekti. Neyse ki adam da kızın yapmaya niyetlendiği şeyi fark etmişti, ona yardımcı olabilmek için becerebildiği kadar ayakta durmaya gayret etti ve kızın da yönlendirmesiyle insanların arasından geçerek, metronun boğucu ve kalabalık havasından sıyrıldı.

Ancak istasyona ayak bastığı anda başı döner gibi ayakları üzerinde iki yana yalpaladı adam, dengesini sağlayabilmek için kızın omzuna tutundu, ne var ki ağırlığının tamamını verdiğinden kızla birlikte istasyonun soğuk mermerlerini boylamaktan son anda kurtulmuştu.

Dilek DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin