Araftakiler

6.4K 544 94
                                    

Karar vermiştim, yazmayacaktım, en azından ihmal ettiğim çoğu şeyi yeniden kazanana dek...Pekala ikna etmiştim kendimi ama yine duramadım işte. Bugün çok yağmur yağdı, o kadar çok yağdı ki, yağmurun aklıma düşürdüğü bu hikayeyi muhakkak yazmalıydım. Sevmeniz dileğiyle...

Yağmur iyiden iyiye bastırmış, göğü ve göğün yeryüzüne dokunduğu hemen her noktayı puslu bir belirsizliğe sürüklemişti. Otomobilin silecekleri, ömürleri buna bağlıymışcasına canla başla çalışıyor, bir sağa bir sola yalpalıyordu. Direksiyonu sımsıkı kavramış olan kadın, ısrarla çalmakta olan telefonu duymazdan gelebilmek için her yolu deniyor, arada sırada sinirli bir tavırla müzik çaları açıyor, sonra da yağmur sesiyle birleşen gürültülü müzik baş ağrısını tetiklediğinden, kapatma tuşuna dokunuyordu. Telefon bir kez daha çalmaya başladığında ağzından tanınmaz bir homurtu kaçtı, yan koltukta duran telefonu eline aldı ve koltuğun hemen kenarında masumca yatmakta olan gazetenin açık sayfasından bakan kendi yüzüne kaçamak bir bakış attı. Telefonu açarken huzursuzdu, bu yüzden sesi sakin bir tonda çınladığında şaşırdı.

"Efendim?"

"Neden bakmıyorsun telefona?" diye cevap verdi, soğuk ses.

"Yoldayım, gelince konuşuruz." dedi kadın, kestirip atmaya çalışarak. "Kapatıyorum."

"Hayır, kapatmıyorsun! Seni tanıyorum, Ela. Şu anda kaçtığına adım kadar eminim."

Ela, bu sırada yaşadığı şehrin üzerine kırmızı bir çizgi atılmış tabelayı fark etti. Evet, kaçıyorum, diye düşündü saniyeler içinde.

"Evet, kaçıyorum!" dedi sonra, hiddetle. "Ve sebebi sensin."

Telefonun öteki hattındaki ses sinirli bir şekilde güldü. "Her zaman su üstüne çıkmayı başarırsın ne de olsa..." diye mırıldandı. "O adamla aranızda ne var?" diye sordu sonra. Sesi ölümcül bir tınıya bürünmüş, patlamadan önceki sessizliği bünyesine çekmişti.

Kadının gözleri istemsiz olarak gazeteye kaydı yeniden. Manşetin altında, ünlü bir iş adamıyla galerideyken çekildiği fotoğraf uzanıyordu. Her şeyden habersiz mutlu yüzü, galerideki resimlerden birine sabitlenmiş, dudakları tam da onda neşeyle konuştuğunu belirtircesine aralanmıştı.

"Gördün mü?" diye sordu. "Sebebi sensin, senin güvensizliğin, yargısız infazın. İşte bu yüzden kaçıyorum."

"Hayır, Ela. Sorun senin düşüncesizliğin, bencilliğin, hatta..."

"Hatta ne?"

Cevap gelmediğinde kadın, taşan öfkesinin ağzına çaldığı acı tadı duyumsadı.

"Cevap ver, Furkan." diye hırladı adeta.

"Paraya olan düşkünlüğün. Herkesi kandırabilirsin ama beni asla, aç gözlünün tekisin sen. Asla doymayacak, asla - "

Arabanın camı kısık bir uğultu çıkararak açıldı, arabayı dolduran yağmur gürültüsü aniden arttı; gök gürültüsü, ona doğru fırlatılan cep telefonunu, aç bir canavar gibi içine çekti.

Kadın kesik kesik nefes alıyor, titreyen ellerle camı kapatan düğmeye dokunmaya çalışıyordu.

"Bunu nasıl söylersin? Bunu bana nasıl söylersin?" diye fısıldadı, art arda. Gözlerinden yaşlar akmaya başladığında utançla direksiyona vurdu ve bu kez avazı çıktığı kadar bağırarak, "Bunu bana nasıl söylersin, adi herif!" diye tekrarladı.

Hıçkırıkları göğsünde tıkandı, yaşlarla kaplanan gözleri ve arabanın camını bulayan yağmur yüzünden görüşü neredeyse sıfıra inmişti. Arabayı durdurmayı düşündü ancak öfkesi, gaza abanan ayaklarını geri çekmesine izin vermiyordu. Derin bir nefes aldı, aklını topladı ve frene basmak üzere ayağını gazdan çekti fakat tam o anda boğuk bir ses duydu, frene neredeyse istemsiz olarak abandı ve hız yüzünden ancak birkaç metre ötede durabildi.

Dilek DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin