"Baba?"
"Sen miydin? Ürküttün beni."
"Neye bakıyorsun öyle?"
Yaşlı adam önünde duran her neyse üzerine aceleyle eski bir çarşaf örttü. "Hiç." dedi. "Bir takım eski şeyler. Bugün elime geçti, atayım bunları artık..."
"Neymiş onlar, ben de bakabilir miyim?"
"Gerek yok, dedim ya - "
"Ne gizliyorsun baba?" Babasından daha atak davranarak çarşafı çekmeyi başarmıştı genç adam. Yirmili yaşların ortasında, mavi gözleri dikkat çeken, hoş denebilecek biriydi. "Vay canına." dedi, çarşafın altındakini gördüğünde. "Bu harika bir şey, baba. Neden daha önce görmedim bunu ben?"
"Benim de elime henüz geçti." dedi yaşlı adam, ince bir sesle. Titreyen elleriyle siyah kutunun içindeki ahşap kemanı ellerine aldı. Ahşabın üzerindeki işlemeleri parmak uçlarıyla kat etti. Yüzündeki derin keder dudaklarına ilişen ufak bir tebessümle parçalanmıştı.
"Bir de mektup var, kim göndermiş?" Yaşlı adam ses etmeyince, oğlu da mektubu açmakta bir mahzur görmedi.
Yaşamanın teorisi yoktur.
"Sadece bu kadar mı? İsim falan da yok..."
"Kimden geldiğini biliyorum."
"Anlatmak ister misin? Yorgun duruyorsun baba."
"Biliyorsun, uzun cümleler kurmam ben ve hikaye anlatmayı da sevmem."
"Biliyorum, çocukken mecbur kalmadıkça konuşmadığın için benden pek hoşlanmadığını düşünürdüm."
"Çocuklardan gerçekten de pek hoşlanmam."
"Sağ ol, baba." dedi genç adam, gülerek. "Her neyse, dürüst olman iyi bir şey."
"Aslına bakarsan hep böyle değildim."
"Seni neşeli bir arkadaş grubunda komik bir fıkra anlatırken hayal edemiyorum. Gerçekten öyle bir dönemin oldu mu?"
"Hayır, o kadar değil. Ama konuşmayı sevdiğim bir dönem oldu ve bir çocuğu..."
"Tahmin edeyim, o çocuk ben değilim."
"Az önce çocukken senden hoşlanmadığımı açıkça belirttim."
Genç adam babasının söylediklerine alınma belirtisi göstermeksizin yeniden güldü. "Peki öyleyse, kimdi o çocuk?"
Yaşlı adamın yüzünde bir kez daha eğreti bir gülüş belirdi. "Küçük bir hırsız."
"Kalbimi çaldı falan dersen hemen bu odayı terk ederim, haberin olsun."
"Yoo, pek çok şey çaldı, bir kalbim olduğuna inansaydı eminim onu da çalmayı denerdi."
"Hikaye gittikçe ilginçleşiyor. Adı neydi?"
"Mahide'ydi adı."
"Ben ikimize kahve yapıyorum. Bu gece son gecem ve hikayenin tamamını dinlemeden gitmeye niyetim yok, baba."
***
Kendimi çalışarak bulduğum ya da bulduğumu sandığım garip bir dönemdi. Yirmi sekiz yaşındaydım. Annemi yeni kaybetmiştim, babamsa annemi kaybettikten sonra şirket işlerini yurt dışından sürdürmeye başlamıştı. Ona şirketle alakam olmadığını ve kesinlikle olmayacağını üç yıl kadar önce ispatlamıştım. Babamı matematikçi olarak daha başarılı olacağıma inandırmıştım yani.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilek Defteri
Short StoryBilinmeyen bir şehre ait yıkık dökük evlerden birinde, eskimiş bir karyolanın altında, siyah kaplı bir defter yaşar...Üzerine yazılan bütün dilekleri gerçekleştirdiği halde, her defasında uğursuz bir nesne gibi fırlatılıp yalnızlığa mahkum edilen bi...