Sevmeyi Bilmeyen Kadın

8.9K 823 195
                                    

Bu hikayeden bir roman çıkardı belki, ama benim buna gücüm, yetim ve cesaretim yok. Bu yüzden de üç bin beş yüz tane kırık kelimeye mahkum kaldı. 

Sahile özensizce yığılmış banklardan birinde oturuyor, yalnız ve yalnız olmaktan memnun. Arkasında bıraktığı deniz, kabarmış dalgalarıyla kaldırımları dövüyor...Gecenin yorganlar kadar ağır havası soluğunu tıkasa da aldırdığı yok. Alışkın ne de olsa nefes darlığına. Rüzgar yüzünden dağılan saçlarını topluyor ensesinde, ellerini ceplerine yerleştiriyor, uzamış tırnakları avuçlarına batıyor.

Caddede durup kalkan, parlak ve geceye inat renkli otomobillerin içindeki adamları, adamların bakışlarındaki hafifmeşrep ifadeleri izliyor. Bir kadın; bacakları çırılçıplak, dudakları japon gülü renginde, üstü açık spor arabalardan birine dayanmış, aracın içindeki adamla hararetli bir konuşma içinde. Sokak orospularından biri hiç şüphesiz. Bankta hareketsiz ve soğuktan uyuşmuş uzuvlarıyla otururken, hiç de gereği olmadığı halde, en ufak ayrıntısına kadar incelediği hayat kadınının kendine ne kadar paha biçtiğini merak ediyor. Beş yüz? Altı yüz? Daha mı fazla? Bu konuda daha önce bir kez bile düşünmemiş olması garipsenecek bir durum değil, öyleyse neden hayret ediyor bu konudaki cahilliğine? Bir kadın kaç paraya satılabilir, utanmasa gidip soracak, ama korkuyor kıpırdamaya.

Bankın öteki yanında bir hareketlilik, bir gölge, duyulmayacak kadar kısık bir ses.

"Ne işin var gecenin bu saatinde burada?"

Omuz silkiyor kadın. Aklı hala metrelerce ötedeki, şimdi başka bir araca doğru sürüklenen sokak orospusunun bir gecelik fiyatında.

"Sen bilirsin..." diyor yanında oturan adama dönmeden. Gözleri kilitli bir yuva gibi, asla açılmayacak türden. "Şu kadınlar bir gece için ne kadar para alıyor?" Çenesiyle caddenin ötesindeki kadınları işaret ediyor. Ancak bir alışkanlık eseri bundan da pişman oluyor, vakit kaybetmeden.

Adamın şaşkınlığı canını sıkıyor, sorulacak soru muydu şimdi bu?

"Bu soru niye? Yoksa niyeti mi bozdun?"

Histerik bir kahkaha, gecenin ve geceyi dolduran tek tük insanın odağına yerleştiriyor sanki onu. Omuz silkiyor yine. "Ben fiyatımı biliyorum." derken, kendi sesi tanınmayacak kadar uzak, uzay boşluğunda savrulan ölü bir astronot kadar unutulmuş..."Yıllar önce beş yüz liraya satıldım. Hem de tek geceliğine değil, ömürlüğüne..."

Adam rahatsızca kıpırdanıyor, gözleri kadının dalgın yüzünde dolaşıyor endişeyle.

"Hiç bahsetmemiştin daha önce."

"Bahsetmedim." diyerek onaylıyor. Başını hızlıca sallıyor, bir kukla gibi, adamın söyledikleri şimdiye kadar duyduğu en doğru şeymiş gibi. "Kim olduğumu unutalı çok olmuştu. Bu gece hatırladım aniden."

"İyi gelecekse anlat, sabahı görecek bile olsak dinlemeye razıyım."

"Dinler misin, gerçekten? Öylesine, dinlemiş olmak için değil. Yaşadıklarımı hisseder, yaşadıklarımı paylaşır mısın?"

"Denerim, anlat hadi."

Kadının nefesi beyaz bir buhar bırakıyor geceye. Sokak orospuları dağılmış, görünmezler artık, araçlardan birine binip gitti belki de kimisi, ya da boş bir evde sabahlamak üzere ümitsizce yola düştüler...

"Anlatacağım..." diye mırıldanıyor kadın. "Anlatacağım..."

***

Yıl doksan altı. Böyle söyleyince de kimse dinlemediği halde geçmişini uzun uzadıya anlatan ihtiyarlar gibi hissettim kendimi. Ama yıllar sadece bir rakam yığını olsa bile önemli, en azından benim gibi biri için.

Dilek DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin