Bölüm 4 - Bir ben , birde küller

76 6 2
                                    

     Ateş her yerde , her tarafta . Soğumuyor azalmıyor . Yakıyor ... Yavaş yavaş , sanki kendi ruhu var . Peki ya benim ki . O da yanıyor . Ruhumda yanıyor . Beraberinde beni de küllerine çeviriyor . Artık umursamıyorum . İster kül olmuşum , istersem hala yanıyorum . Eminim iki yaşındaki bir bebeği dizlerini üstüne çökmüş hiç bir ses çıkarmadan , ağlamadan bile .. Sadece ailesinin yandığı yere boş gözlere bakarak hayal etmek çok zordur . İleriye baktığımda sadece tek görebildiklerim , saatlerce süren o büyük , korkutucu alevlerden kalan küller ve az biraz kalan ufak kemik yığınları . Umarım nasıl hissettiğimi anlatabiliyorum . Bunların hepsini biliyorum , bunların hepsini görebiliyorum . Ama aynı zamanda kalbimi de kaybetmiş gibi hissediyorum . Ağlayamıyorum bile !

.........

       Daha önce hiç kendi görünüşümden bahsetmedim . Saçlarım açık kumral belimden aşağı sarkıyor . Gözlerim babamınki gibi , belki daha parlak , derin yaz gökyüzü mavisi... Bodur bir yapım yok .Bir bebeğe göre ince hatlarım var .  

       Alevler yavaş yavaş dinmeye başladı . Ben olduğum yere mıhlanmış durumdayım . Kulağımda rüzgarın sesi çınlamaya başladı . Yağmur yağacak . Umursamıyorum . Artık önemli değil . Korkmuyorum . Korkamıyorum . Başım düz , gözlerim aynı yere sabitlenmiş durumda . Bir anda muazzam iğrenç bir kahkaha duyuyorum giderek uzaklaşıyor . Bu Dr. Neferio ! Beni fark etmedi sanırım çünkü beni öldürmek için geri dönmedi . Ve artık farkında olduklarım su üstüne çıkıyor . Ben bir daha annemin o peri çınlaması sesini duyamayacağım  .Babamın o hikaye anlatırken ki yaptığı şakaları bir daha duyamayacağım . İkisinin bana sarıldığı zamanki o sıcacık duyguyu bir daha tadamayacağım . Kalbimin, benden ayrıldığını daha çok hissediyorum . Ellerim dizlerimde . Sağ elimde bir damla yağmur düştü . Bunu da umurumda değil . Ama hava öyle bir hava ki yağmur bile yağmak istemiyor . Sadece 18 dk sonra yağmur kesiliyor . Zaten fazla yağmamıştı . Ama ateş sönüyordu .

       Yangın başlayalı yedi saat olmuştu . O zamandan beri alabildiğim tek hava duman . Tabi hala nefes alıyorsam . Çünkü nefesimi tutup tutmadığımı bile bilmiyorum . Ama başım dönmeye başladı . Acaba normal biri olsa bunun kaçıncı saatinde ölürdü . Muhtemelen birinci saatte . Ne kadar da şanslı diğer insanlar ... Sonunda yangın söndü ama rüzgar devam ediyor . Etrafta duman kalmadı ama hala başka bir gaz olduğunu hissediyorum . Muhtemelen karbon monoksit . Ama umurumda değil , eğer zehirlenebilseydim şuana kadar zehirlenirdim .

       Saniyelerin yerini dakikalar , dakikaların yerini saatler alıyor . Artık her yer rahatça seçiliyor . Artık sadece bir ben , birde küller kaldık . Yapayalnız . Küller bile beni umursamadan rüzgarla uçuşup dağılıyor . Ben oysa aynı yerdeyim . Sıcak ve soğukta . Ne yapacağımı bilmiyorum . O kadar boş hissediyorum ki . Neredeyse duygusuz . Sonra bir diğer gücüm harekete geçiyor . Tabi ki o zaman benim için bir ilkti . Derin bir nefes veriyorum ve soluğum altın sarısı bir tozla beraber çıkıyor . Bu toz parlıyor . Bu benim iyileştirme enerjim ve tüm vücuduma yayılıyor . Kolumdaki yanığı hatırlıyor musunuz ? Onu iyileştiriyor . Bu olay son kalan bir nebze enerjimi de benden alıyor. Ama dayanamayıp ayağa kalkıyorum ve on adım önde yine dizlerimin üzerine düşüyorum . Görüşüm bulanıklaşıyor . Başım iyice dönmeye başlıyor . O an anlıyorum ki karbon monoksit beni öldürmüyor ama bu zehirlemesini engellemiyor . Ama artık gözlerimi açık tutamıyorum ve yana doğru , yüz üstü bayılıyorum . Son bir güçle bacaklarımı kendime çekiyorum ama bir işe yaramıyor . Geriye bana kalan sadece karanlık oluyor . Derin zifiri karanlık . Baygın olsam da sadece üst bilincim kapanıyor . Alt bilincim hala rüzgarın sesini duyuyor , küllerden gelen sıcaklığı hissediyor . Bu arada bu zehirli havayı solumaya devam ediyorum . Hepsi ben istemeden ama yinede farkındalığımla biliyorum .

       Üç gün geçti ben hala o aynı yerde baygınım . kendime gelemiyorum . O saatlerde vücudumun ne kadar yorulduğunu fark etmemiştim . Benimde zihnim annem gibi bedenimle bağlıydı . Ve şimdi ayılana kadar öyle kalmak zorundayım. Sonra arkadan bir ses geldiğini fark ediyorum . Bu üç günde bir sürü araç geçti ama bu kamyonet türevi araç direk bu tarafa doğru geliyor . Şimdi 100 yılın sorusu geliyor . O zamana kadar niye itfaiye , polis vs. kimse gelmedi ? Cevap çok basit bu orman süper kötülere ait . Bunu tüm herkes (siviller hariç) bilir . O araçtaki kişi muhtemelen bir oduncudur . Ormana girmeden kamyonetini durduruyor . Muhtemelen annemin park ettiği yerin yakınında. Bu tarafa kalan ağaçların dallarını kese kese ulaşıyor . Açıklığa gelince bir ıslık koyuveriyor ve ;

Adam: Kıyamet kopmuş . (diyor)

       Ardından bir kahkaha atıyor . O an içimden ne kaldıysa bu umursamaz kahkaha ile kaybolduğunu hissettim . Burada insanlar öldü ama onun umurunda değil . Etrafına iyice bakındıktan sonra beni fark ediyor ve yanıma doğru geliyor . Bot giymiş ve ağır olduğu da belli . Yürürken çok ses çıkarıyor . Tam yanımda durup ufak bir tekme atıyor . Benden tepki gelmeyince ayağıyla beni sırtım yere gelecek şekilde  çeviriyor.

Adam: Bakalım elimizde ne varmış... Bak sen şu işe . Güzelmişte ..

      Tamam ne dersen de umurumda değil . Beni omuzuna atıyor ve geri dönüyor . Sanırım düşündüğüm gibi oduncu değil . O bir yağmacı . Bunu nereden anladığımı sorarsanız bir felaket oldu ve o orada ne değerli bulduysa onu alıyor . Zaten yağmacılığın anlamı bu değil midir ? Buna haydutluk diyemiyorum çünkü kendimi insan yerine şuan koyamıyorum . Kendimi değersiz bir eşya gibi hissediyorum ama o beni sanırım bir ganimet olarak görüyor . Beni sarsa sarsa ormandan dışarı çıkıyor ve aracına doğru ilerliyor . Ailemin arabasının yanında durup ;

Adam: Ne güzel araba değil mi ? 

       Bunu söyledikten sonrada beni sallıyor . Ah demek ki bana soruyor . Ne yazık ki ona cevap verecek durumda değildim . Yalan kesinlikle ilk defa bu halimden memnunum . 

Adam: İlk buraya geldiğimde , bunu alamayacağım için üzülmüştüm . Camı kıramayacağım kadar kalın . Ama neyse sen daha güzelsin .

      Küçük esprisinin komik olduğunu düşündüğü için iğrenç ve ufak bir kahkaha atıyor . Mide bulandırıcı . Arabadan uzaklaşıp kendi kamyonetinin yanına geliyor .  Arka kapıyı açıp beni öylesine fırlattı . Koltuğa denk getirmeyi başardı . Sonra sürücü tarafına geçip oturdu . Ve sürmeye başladı . Yol ne kadar uzun sürdü bilmiyorum . Tek hissettiğim kamyonetin abartılı gürültüsü ve kulakları tırmalayan bir sesle adamın neşeli bir şarkı söylemesi . O ormandan uzaklaştığı her dakikada içimde ailemin son görüşüm olduğu gerçeği beni boğuyor . Oradan ayrılmak istemiyordum . Bende onlarla beraber yanmalıydım . Doğru olan buydu. Bir anda araç duruyor . Adam dışarı çıkıp kapıyı sertçe kapıyor . Ve beni de yine omuzuna atıp yürüyor . Sonra bir yere giriyor . Sanırım bir ev . Çok gıcırdayan bir kapısı var . O anda fazlasıyla cırlayan bir ses duydum . Bir kadın sesi . Onun ne dediğini anlamak istemiyorum. Adamla konuşmalarını duyuyorum ama kulak asmıyorum . Sonra adam ilerlemeye devam ediyor ve bir odaya geliyor . Beni bir yatağa atıyor . Fazlasıyla çok sert bir yatağa . Sonra odadan çıkıyor . Sanırım burada yalnız değilim . Başka bir nefes alış verişi daha duyuyorum . Merak etmiyorum . Önemli değil . Hangi cehennemdeyim hiç önemli değil çünkü bir cehennemde olduğumu biliyorum . Bana bir elvada bile diyemediler . Yapamadılar  ...

      Bir anda suratımda buz gibi bir su hissettim . Ve muazzam bir derin nefes aldım . Sonunda kendime geliyordum . Gözümü azıcık aralayabildim . Karşımda iğrenç pis ve kıllı devasa bir adam duruyordu .Elinde pis bir kova var . Ve şöyle dedi ;

Adam : Günaydın uyuyan seksi güzel . 

Hayır ben daha bir bebeğim , bana böyle deme !

  


Ölmek İçin Başka Bir Gün SeçWhere stories live. Discover now