Rogers And Stark / Yirmi İki

588 46 11
                                    

Gelecek hafta sonuna kadar gelmeyebilecek bölüme selam olsun.

Gelen oy ve yorumlar için teşekkür ederim, gece attım bölümü, sabah bir baktım on olmuş. Hayvan gibi şiy yapmışsınız.

Bu bölüm de tehlike devam ediyor, birini kurtarsak diğerini kurtaramıyoruz. Ama her şey daha yeni başlamışken herkesi kurtarmak da acelecilik olurdu, değil mi?

Bölümde bir misafirimiz var, olabildiğince ciddi oldum. Hissedebildiyseniz ne ala.

Her neyse, multi medya da bizimkiler var. Bölüm müziği olarak; ilk başta Broken Arrows'dan Daughtry ve ardından, Fall Out Boy'dan Centuries dinleyebilirsiniz.

Gelecek bölüm bu hafta sonuna doğru gelecek haberiniz ola.

Okumadan önce oy vermeyi unutmayın.

İyi okumalar.^^



Karanlık derinlikler epey soğuktu, üstelik gidecek yer çok fakat varabilecek bir köşe yoktu. Etraf sessiz, ürkütücü derecede sakin, hava pürüzsüzdü. Hiçbir koku almıyordu, hiçbir şey hissetmiyordu, hiçbir şey görmüyordu ve hiçbir şeye dokunmuyordu.

Sadece burnunun ucu biraz üşümüştü, o kadar.

Siyah ayakkabılarının topukları siyah zeminde tok sesler çıkarıyordu, saçları topluydu ve siyah kıyafeti üzerine tam oturmuştu. Eli yürüdüğü koridorun duvarında sürünüyor, parmakları soğuk duvar ile temas edince vücudu ürperiyordu.

Başına geldiği merdiven basamaklarını teker teker inmeye başladı, çıplak bacakları her inişinde ürperiyordu, o an bile üşümemek elde değildi. Genç Stark karşısına çıkan ikili camdan kapıda kendi yansımasını gördü. Capcanlı teni simsiyah elbisesinin içinde bembeyazdı.

İki eliyle iki kapının kolundan tutup ittirdi. Babasının ofisine giren genç Stark, o bilindik kokuyu hissetmek için derin bir nefes aldı. Mobilyalar olması gerektiği yerdeydi, çalışma masası düzenliydi, genç Stark büyük ekran televizyonda kendi yansımasını gördü, ardından hemen arkasında Jarvis'ten geldiği belli olan elektronik bir ses geldi.

Genç Stark arkasını döndü, siyah elbisesinin geniş eteği bu yüzden dalgalandı, topukları üzerinde döndüğü için saçları da eteğine eşlik etti. Şaşkın ve meraklı kahve gözleri, tablolu açık kahve duvarda belirgin hale gelen bir ekranı buldu, salonu dolduran ses Jarvis'in veya Tony Stark'ın değil, başka bir adamın sesiydi.

"Crystal," dedi yaşlı adam. Yaşını belli eden yüz hatlarına rağmen kahve saçları taranmıştı, siyah takımı genç Stark'ın elbisesine eşlik edecek kadar mat bir siyahlıktaydı, ifadesi gençleri aratmayacak kadar dinç olsa da, duruşu yakında yıkılacağını belli ediyordu.

"Benim tüm Starklar arasında en değerli mücevherim," diye devam etti, yaslandığı ahşap masa eski olmalıydı, genç Stark kendisini yerde otururken buldu. Ellerini kucağına koymuş, kahve gözleri ardından kadar açık küçük meraklı bir kız çocuğu gibi hayatında ilk kez gördüğü ve kendisini tanıdığını hissettiren adamın diyeceklerini merakla bekliyordu. "beni tanımıyor olman gayet doğal. Ben Howard Stark, senin büyük baban."

Genç Stark yutkundu, sol gözü hafifçe yanmaya ve parmak uçları soğumaya başlamıştı. Ayrıca dik durduğundan olsa gerek sırtı da ağrıyordu. Üzerine oturduğu bacakları yerle temas ettiği için üşümüştü, dizleri sert zeminde eziliyordu.

"İşim gereği hayatım boyunca olmam gereken rütbede kaldım ve takındığım o acımasız kişiliğimle her köşe de baş gösterdim. Yaptığım tüm o silahlar, insanların gözünde mühendislik harikasıydı. Şimdi zaman, sizin zamanınız olduğunda bu senin için çocuk oyuncağı, hayatımı adadığım işim ve ailemi varsayarsak senin için bu elbette öylesine bir şey."

Rogers And StarkWhere stories live. Discover now