2. Bölüm

823 85 279
                                    

*hazır yeni yıl gelmişken ben de siftahı açıyım bari*

Penceresinden giren soğuk havayla üşüyen adam, üstünü örtmeye çalıştı gözleri kapalı. Ancak bir türlü yorganı denk getiremiyordu. Sinirle ayağa kalktı. Pencereyi kapatamazdı çünkü korkuyordu havasız kalmaktan karanlığı sevmediği kadar. Onunla oyun oynayan yorganı düzgün hale getirdi ve göz kapaklarını bir saniyeliğine bile kaldırmadan geri uzandı.

Daha uyuyalı çok fazla olmamıştı. İstediği kadar tembellik yapsa da geç kalmayacağını biliyordu zaten. Böylece iki saat daha uyudu minik horultular çıkararak. Ardından saat kurmuş gibi ayağa dikildi. Kaç olduğuna bakması gerekmiyordu telefonunda yazan sayının. Çoktan ezbere bildiği rakamlar yazıyordu orada.

Yüzünü yıkadı üç kez. Tuvaletle olan bütün işlerini halledip lensini düzgünce taktı gözüne. Parmağına yapışmasına bile alışmıştı artık. Mutfağa yürüyüp sütünü ısıttı sessizce. Zaten içinde kendinden başka kimse bulunmayan bir evde nasıl ses çıkabilirdi ki?

Gülümsedi kendi saçma düşüncesine.

Yüzünü normal halini aldığında sütü kaynamıştı. Çocukların yediği çikolatalı gevreğe döktü sütünü yavaşça, etrafa damlamamasına dikkat ederek. Tek eline onu alıp diğeriyle kapıları açtı. Aynı dün, ondan önceki gün ve geçmiş olan bütün günlerde yaptığı gibi kumandayla herhangi bir kanal açtı. Dün televizyondaki dizilerden birine takılmıştı. Hala aynı yerin açık olduğunu görünce kapamadı ve sabah programlarından birini izledi kahvaltısını ederken.

Gözlerini ekranın hemen üstündeki saate taşıdı ve orada yazan sayıyı okudu yemeği bittikten sonra. Yine aynı sayılar daha öncekilerle. Kirli tabağını bıraktı mutfağa. Üstünü giyinmesi on beş dakika sürmüştü. Rahatlığı seviyordu, giyinmesi gereken şeylerin dışında olanlar ona gereksiz geliyordu çoğu zaman. İnsanların neden bunlarla daha güzel gözüktüğünü düşündüğünü de anlamıyordu. Halbuki duru hallerini tercih ederdi Kyungsoo.

Üstlerindeki gereksiz takıları, ağırlık yapanları, onları daha iyi gösterdiğini düşündükleri ancak kokoş bir sürtük gibi göründükleri her şeylerini atmalarını isterdi. Bir insanın kendisi olması ne kadar da zordu böyle?

Arabasını garaja park ettiğinde etrafındaki insanlara selam verdi. Her gün aynı kişiler olurdu o sokakta. Yerleri de doktorunki gibi değişmezdi. Sabit kalırdı. Öylesine kazınmışlardı ki beynine onlara bakan kişinin artık ezberlemişti. Klinikten içeri girdiğinde eski çekingenliği geri dönmüştü ancak ünlü psikoloğun.

"Hoş geldiniz doktor Do. Yine erkencisiniz efendim."

Resepsiyonist aynı cümleyi her sabah kurduğunda bazen Soo onun direncinin kırılmasını isterdi. Ya da ümidinin. Ancak vazgeçmiyordu sevimli kız. Çünkü biliyordu diğerinin hastalığını, zayıflığını. İçine daha da çok kapanmamasını arzuluyordu. Kim bilebilirdi ki ülkenin en ünlü ve isim yapmış doktorunun böylesine acı çektiğini?

Sandalyenin üstünde geçen iki saat boyunca odasını incelemişti Kyungsoo. Kahverenginin yoğunlukta olduğu bir dört duvarlı alandı gereksiz yere büyük olan. Duvarda anlamsız tablolar asılıydı. Görenin dikkatini dağıtsın diye bulunuyorlardı orada. Yine koyu kahverengi tonları içeren masada yalnızca isimliği vardı doktora ait olan.

Koltukların ve sandalye diye adlandırdıkları ancak tekli koltuk olan şeylerin hepsi deriydi. Oturup kalkındığında garip gurup sesle çıkarıyorlardı. Dönen sandalyeye sahipti doktor yalnızca. O da hareketleri kolaylaşabilsin diye. Bunun dışında yeni gelenlerin eşyalarını asmaları adına askılık vardı kapının yanında.

Doktor Do'nun HastalarıWhere stories live. Discover now