7. Bölüm

521 53 129
                                    

Gözlerini açıp tavana baktı bir süre uyanan kişi. Tavanında yıldızlar vardığı asla ulaşamayacağı. Ellerini uzatıp biraz da olsa yakınlaşmak istedi onlara. Fakat öylesine yorgun ve bıkkındı ki bunu bile yapamayacağını biliyordu. Dışarıdaki güneşe baktı bir süre. Uzayda asılı durup bize kendini göstermesine rağmen hiçbir işe yaramıyordu çünkü hava çok soğuktu. Bir an ruhunu gördü Soo onda. Birbirlerine olan benzerlikleri göz yaşartacak kadar vardı.

Yerinden kalkıp güneşe dil çıkardı ve aşağı indi mutfağa doğru. Sütünü kaynatmaya başlarken yüzünü yıkamıştı kenarda. Bugün birkaç dakika kaybetmişti. Bu yüzden telafi etmeliydi bunu. Sütü kaynadığında çoktan hazır gevreğinin üstüne döktü onu. Ardından salona geçti yavaşça.

Kumandayı gözleriyle aradıktan sonra koltuğun üstünde durduğunu fark edip oturmasıyla beraber eline aldı onu. Gece bir filmde takılı kalmıştı. Şimdi o kanalda yine bir film oynuyordu. Sonlarına yetiştiğini fark edip biraz da olsa keyifle izledi. Ardından kahvaltı tabağını koydu bulaşık makinesine. Üst kata çıkıp kıyafetlerini giyip kendine bakındı aynada. Gülmeye çalıştı ilk önce. Ağzının iki ucunu kulaklarına getirmekti amacı. İleri ki safhada hafifçe dişlerini gösterdi. Uzun zamandır kendinin görmediği bir şekliydi bu.

Ne kadar da çirkindi. Dudaklarının aldığı şekil ya da başka bir şeyle alakası yoktu. Sadece sahte bir gülümseme onu çirkin yapıyordu. Soğuktu, cansızdı, harap olmuştu. Kendi kendini yok ediyordu. Somurtmaya çalıştı. Dudaklarının az önce en tepede olan kenarlarını bu sefer en aşağı düşürdü. Yine bir işe yaramamıştı. Çünkü ruh hali bu da değildi. Kendini, hissettiklerini, benliğini yansıtan bunlar değildi.

Sonra ağlamaya çalıştı. Gözlerini doldurmaya. O da olmuyordu. Ruhunun solmuş parçaları birleşmeye çalıştı yırtılmış bir kitap sayfası gibi. Ancak cümleler okunabilse bile, tutkalla yapıştırılsa bile, mükemmel şekilde saklansa bile eskisi gibi olmayacaktı o kitap. Hiç yırtılmamış gibi olmayacaktı. Gözükecekti yırtılmış yerleri, belli olacaktı. Bu yüzden denemiyordu bile Kyungsoo. Vazgeçmişti artık her şeyden. Yaşıyordu sadece hastaları için.

Aynada kaybettiği birkaç dakikanın ardından montunu giyip atkısını bağladı. Araba sıcak olsa da üşüme zamanları vurmuştu Seul'e. Evrak çantasını eline alıp ayakkabılarını giydi. Kendini dışarı attığında hızla arabasına koşmuştu soğuktan kaçmak istercesine. Motoru çalıştırıp bir süre beklediğinde nasıl olmadığını bilmeyerek yine aynı saate denk getirdiğini görmüştü olayların akışını.

Düzenli olmak onu tatmin eden şeylerden biriydi. Bu ufak detay bile büyük bir rahatlama yaşamasını sağlamıştı aniden. Arabasını çalıştırıp albümlerinden birini açtığında çalanının Duffy olduğunu anlaması saniyeler sürmemişti. Şarkıya katılmak istemişti bugünlük. Az önceki duygu karmaşasının aksine bu kadının sesini duyduğunda üstündeki yükleri unuttuğunu hissediyordu.

"I'm a dreamer, just a dreamer."

Sözlere aynı zamanda kafasıyla da eşlik ederken geldiğini görmüştü. Arabasını park edip içeri doğru yürüdüğünde atkısıyla burnunu kapadı ve soğuğu engelledi bir süreliğine. Sonrasında ise zaten kliniğin sıcak kaloriferinin yaydığı hava yüzüne çarpmıştı. Resepsiyonistin ona doğru gülümseyerek baktığını gördüğünde her zamanki lafı duymak için bekledi birkaç saniyeliğine.

"Hoş geldiniz Bay Do. Yine erkencisiniz efendim."

Ona kafasıyla selam vererek içeri geçti minik doktor. Odasına vardığında yavaşça sandalyesine yerleşip geriye yaslandı. Evraklarını çantasından çıkardığında kalemini masaya koymuş, üstündeki düğmeye seri hareketlerle basıp duruyordu. Saatlerin ardından kapısı çalındığında içeri giren uzun çocuğun gülen yüzüyle karşılaşmıştı.

Doktor Do'nun HastalarıWhere stories live. Discover now