Final

554 43 375
                                    

*Dinlemezseniz... Hakkımı ve ficimi helal etmem? Yani lütfen dinleyin ^^ her şeyi çözen biricik Gamzenindir bu bölüm GamMa_GF zeki kız seni~"

Karanlık ve şimşeklerin çaktığı bir yaz gününe uyandı Kyungsoo. Dışarıdaki hava pencerenin açılıp kapanmasına sebep oluyordu. Sanki her an yağmur yağabilirmiş gibi dolmuştu bulutlar. Ancak ortaya çıkan bir şey yoktu. Sadece pis bir görüntü...

Saat tam altıda sıcak yatağından kalkıp pencereyi kapadı. Daha dün gün aydınlıkken Çarşamba'nın gelmesiyle neden birden böyle olduğunu bilmiyordu. Kafasını hava durumuna yormaması gerektiğine kanaat getirerek yüzünü yıkadı, dişini fırçaladı ve indi mutfağa. Işıklar onun gelmesiyle açılmıştı. Onlar bile havanın karanlığının Soo'yu korkutacağını biliyordu.

Tam mutfağına geçip süt kaynatmak üzereyken çalan telefonun sesini duyarak yalpalayan adımlarla salona gitti. Telefon masanın üstüne duruyordu. Ve bütün o siyahlıkta parlayan ışığı "ben buradayım" diye bağırıyordu Soo'ya. Annesinin aradığı belliydi, onu sevgili Bayan Do'dan* başka kimse aramazdı ki.

(*Aslında Kore'de kadınların erkeklerin soyadını almadığını biliyor muydunuz? Ben biliyordum ama başka bir şey yazsam kim olduğu karışır diye yapmadım.)

Hızla aramayı cevaplandırıp telefonu kulağına götürdü.

"Anne?"

"Yavrum? İyi misin?" dedi endişeli sesiyle karşıdaki bayan.

"He? İyiyim. Neden sordun? Bana bir şey olmadı ki."

"İyi misin dedim Kyungsoo."

"İyiyim. Sen nasılsın?" diyerek anormal bir şeyden bahsediyorlarmış gibi sordu küçük çocuk.

"Ah... İyiyim oğlum. Sadece... Bugün hava çok kötü ve ben de korktuğunu hatırladım bir anda."

"Sabahın altısında bunun için uyanıp beni mi aradın?"

"Daha erken uyanmıyorsun?"

"Anne..."

Gözlerindeki yaşı tutmaya çalışıp tek elini bastırdı sol gözüne Soo. Yumruğunu birkaç saniye sonra tekrar bedeninin yanına indirdiğinde artık cevap verebilecek haldeydi.

"Teşekkür ederim."

"Sen benim oğlumsun. Ne teşekkürü? Senin en büyük teşekkürün iyi olman benim için."

İç çekti derince. Birinin koşulsuz onu sevmesi iyi bir histi. Zaten bunu da bir tek öz annesi yapardı herhalde.

"Seni seviyorum anne."

"Ben de seni seviyorum bebeğim."

Boş odayı kapanan telefonun sesinin doldurmasıyla ekranı kilitleyip geri bıraktı onu aldığı yere.

Ardından mutfağa, sütünü kaynatmaya gitti. Gevreğinin üstüne döktüğünde bir elinde kaşık diğer elinde tabak salona doğru yol almıştı. Dün kaldığı kanalı açıp izlemeye devam ettiğinde içindeki sıkıntının ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Muhtemelen arabaya bindiğinde geçecekti, yine de onu düşünmeden edemiyordu. Göğsündeki bu nedensiz ağırlık, boğazındaki pis yumru havadan kaynaklanıyor olabilir miydi?

Kahvaltısını ettikten sonra banyoya doğru yol almıştı ancak öyle yorgundu ki ayakları oraya gitmek yerine odasına gitti giyinmek için. Kirli bedenine temiz, bembeyaz kıyafetleri yerleştirmek istemezdi. Peki, temizleyemeyeceği ruhuna giydirdiği kıyafetler ne olacaktı?

Kafasını karamsar düşüncelerden arındırıp üstünü giydi. Kötü kokmuyordu. Zaten kendini terletecek bir şey yapmadığından dünkü banyosu bugün de işine yaramıştı. Ya da en azından ona böyle geliyordu.

Doktor Do'nun HastalarıWhere stories live. Discover now