5. Bölüm

586 56 253
                                    

Şimşeğin çakmasıyla beraber açıldı pencere ardına kadar. İçeri giren minik yağmur damlaları kendini yorganın altına saklamaya çalışan bedene ulaşıyordu adice. Rüzgar pencerenin kulbunu sürekli duvara çarpmaya başlayınca ortaya çıkan ses rahatsız etmişti doktoru. Ayağa kalkıp kalın perdesini çekti. Fakat o bile dayanamıyordu Mikail'in gücüne. En sonunda camın önüne ufak yastıklarından birini koyup tekrar çekmişti güneşliği.

Yatağına geri girdiğinde içinden artık uyumak gelmese de sıcaklık onun mayıştırdığından bedensel bir hazla daldı tekrar rüyalarına. Birkaç saatin ardından yine ve yeniden altıda kalktığında hiç oyalanmadan mutfağına indi. Gevreğini kasesine doldururken hafta sonu babaannesini ziyaret etmesine dair bir mesaj gelmişti telefonuna. Annesi onun doğum günü olduğunu hatırlatıp alması gerekenleri listelemişti. Doksanına dayanmış bir kadının zengin torunu olmak birim masrafın kendisinden çıkması anlamına geliyordu çünkü.

Milyonlarca doları banka hesabında duran ve bir gıdım bile eksilmeyip tam tersine günden güne artan biriydi Doktor. Ailesinin kendi maaşları olduğundan onlara para göndermek zorunda değildi. Ayrıca kardeşi olmadığı için sahip çıkması gereken birinin sorumluluğu da yoktu üstünde. Tek başımaydı yani bu koca, upuzun hayatta. Sıkıntıyla iç geçirip sütünü gevreğin üzerine serptiğinde kaşığını da alıp salona geçmişti.

Televizyonun kumandasını girdiği delikten çıkardı ve dün açık kalan son kanalın yayınladığı şeyi izlemeye başladı. Ne olduğundan haberi yoktu, sadece ses olsun istiyordu boş odada. Kahvaltısını ettikten sonra üstünü değiştirmek adına odasına tekrar çıktı ve gündelik kıyafetlerini giydi. Saçını düzeltip montunu giydi hızlıca. Aşağı indiğinde dışarıda yağan karın gazabını görmüştü hemen. Kapşonunu kafasına geçirip önünü sıkıca tuttu korunmak adına ve anahtarının varlığını kontrol etti.

Her şeyi hazır olduğundaysa kendi dışarı atmıştı. Kar taneleri başına ve yüzüne düşüyordu. Hatta burnunun üstündekini netlikle seçebiliyordu minik doktor. Arabasına koşup içeri girdiğinde derin bir nefes aldı. Garajı olmaması büyük şanssızlıktı ancak ne taşınabilecek ne de evi yenileyecek hali vardı artık. İlk birkaç dakika arabanın motorunun ısınmasını bekledikten sonra gaza basıp albümlerinden birini çaldı keyifle. Bugün kendini, diğerlerinin aksine kötü hissettirmiyordu ona. Belki de o boğucu hava dalgasının gitmiş olmasındandı emin değildi ancak ferah bir gelişi vardı günün.

Arabasını kliniğin önüne park ettikten sonra dışarı çıkmadan önce tekrar kapadı kafasını şapkasıyla. Hasta olmak istemiyordu, yeterince hastaydı zaten. Hemen içeri girdi ve selam verdi resepsiyoniste kafasıyla.

"Hoşgeldiniz Bay Do. Yine erkencisiniz efendim."

Diğerinin gülen yüzüne iki saniyeliğine bakmış, ardından odasına geçmişti. Bir an önce eşyalarını düzenlemek istiyordu. Zaten trafikten ötürü geç kalmıştı, daha fazla vakit kaydedemezdi. Dönen sandalyesine oturduğunda masasının çekmecesini açıp içerisinden hastaların dosyalarını çıkartmış ve dün topladığı verileri içlerine yerleştirmişti. Salı günü bittiği an, hatta her gün seansları bittiğinde arkasına bile bakmadan kaçardı bu yerden. Bütün gün dinlediği insanların hala onunla kaldığını deneyimlenmişti çünkü daha önce.

O yüzden sabah ki vaktini buna ayırıyordu. Geçirdiği birkaç saatin ardından çalan kapısıyla içeri giren keskin çeneli, kendi boylarındaki çocukla beraber ayağa kalktı ve selamlaştılar. Ona oturmasını işaret ederken kendisi de kağıt-kalem ile saatini sehpaya koymuştu. Deri koltukla narin kıçını kavuşturduğunda diğerinin onu izlediğini yeni fark ediyordu. Her bir hareketini dikkatle takip eden çocuğa karşı hafifçe gülümseyerek kendine tanıtmakla başladı işe Soo.

Doktor Do'nun HastalarıWhere stories live. Discover now