KAHİNLER TAŞI: FÂL -53

8.2K 894 153
                                    


Kylianne eli ayağı birbirine dolaşarak Mannis'in odasına giden merdivenleri çıkmaya çalışırken, dışarıdan yükselen savaş sesleri de kulaklarını tırmalamaya devam ediyordu. Meş'alelerle aydınlatılan Kehanet Kulesi'nin pencerelerinden birine gözü ilişen genç kadın, korkuyla bakışlarını önüne çevirdi. Yağmur neredeyse durma noktasına gelmişti ve dışarıdan MacMain flamalı gemiler seyrediyordu, "Hayır, bu noktada umudumu kaybedemem" diye düşündü Kylianne "Mannis henüz ölmediğini söyledi, her şeyi değiştirmek için hala zamanım var, acele etmeliyim!" Genç kadın, büyükbabası ile yaptığı veda konuşmasını anımsayınca dudaklarından bir hıçkırığın dökülmesine mani olamadı. "Tanrım" diye mırıldandı "Her şey nasıl bu hale gelebildi..."

Kylianne, yorgunluktan artık vücudunun hiçbir uzvunu hissedemez haldeydi, gözleri kararıyor, terden sırılsıklam olan saçları yüzüne yapışıyor, kalbi korku ve endişeyle göğüs kafesini sıkıştırıyordu. Hırıtılı bir nefes ve son bir çabayla dik merdiveni çıkmayı bitirdiğinde, derin bir soluk aldı ve yorgunca kapının kulpuna tutunarak bekledi. Dizleri titriyordu, gözlerini sımsıkı yumarak "Bu kapının arkasında" diye düşündü orman büyücüsü "tüm halkımın ve aşkımın kurtuluş şansı...Bu kapının arkasında..." Dermansızca başını kaldıran Kylianne, neden aktığını bile bilmediği gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve bir elini göğsüne yaslayarak, usulca içeri doğru bir adım attı.

Birkaç defa gözlerini kırpıştırarak loş ortama gözlerinin alışmasını bekleyen genç kadın, neden sonra pencereden sızan hafif gün ışığı ile aydınlanan, tozların uçuştuğu odaya kısaca bir göz gezdirdi. Duvara monteli raflardaki envai çeşit bitkiler, sönmüş şöminedeki kül kalıntıları, ortada duran eski meşe masa ve biraz ileride taş bir kaideye oturtularak, üzeri örtülmüş olan Fâl... Genç kadın, taşa doğru tereddüt dolu bir adım attıktan sonra cesaretini toplamak için olduğu yerde durdu, onun ani hareketi yerdeki ahşap döşemenin gıcırdamasına neden oldu. Bir eli hala göğsünün üstündeydi, gözlerini, üzeri örtülmüş Fâl'dan ayıramıyordu "Lia Fâil" diye mırıldandı... Kahinlerin Mor Taşı, Drunemeton Tahtını'nın Kıymetlisi, Merlin'in ve Mannis'in Kader Taşı.... Bir inanışa göre Mitsel Falias Şehrinden getirilen dört kutsal hediyeden biriydi ve efsaneye göre Kâhin Krallar zamanında tahtı hak eden kişi, ona dokunduğunda çığlık atarak tahtın sahibini belirliyordu. Eğer ona hükmetmek istiyorsanız mutlaka ondan güçlü olmanız gerekirdi, aksi takdirde taşın gücü bir sünger gibi büyücü gücünüzü emerek yok ederdi. Pek çok büyücü bu uğurda yok olmuş, şanslı olanlarsa büyü güçlerini tamamen yitirmiş olarak yaşmaya devam etmişlerdi ancak yetersizliğin getirdiği utanç, onları toplum dışına itmişti. Kylianne, bilinçsizce boynundaki ufak kehribar taşını okşayarak "Lütfen" diye mırıldandı "Lütfen her şey yolunda gitsin, lütfen talihim açılsın ve şans bizden yana olsun"

Derin bir nefes alan genç kadın, birkaç adım daha atarak binlerce yıldır en büyük Druidlerin büyülü taşı olarak hizmet eden Kehanet Taşı'nın yanına geldi. Kenarları altın sırmalarla işlenmiş, kırmızı kadife örtünün ucunu yakalayarak avucunda sıkan Kylianne'in bakışları, pencerenin dışında durmak üzere çiseleyen yağmura takıldı neden sonra kararlı bir şekilde örtüyü çeken genç kadın "onun için vazgeçemeyeceğim hiçbir şey yok" diye fısıldadı.

***

Duncan, Nessus'u gördükten sonra gıcırdattığı dişlerinin arasından tek bir isim döküldü: "Evan McFie!" Ordular Komutan'ın gözlerindeki değişimi fark eden Alastair, onu bu hale getiren şeyin ne olduğunu anlamak için bakışlarını takip etti ve sürücüsü olmayan atı gördüğünde "Tanrılar Adına" diyerek, tuttuğu nefesi bıraktı. Zaferi kucaklamak için hazır olan McKenzie savaşçıları, adeta bir felaketin habercisi gibi savaş alanına giren başı boş atı gördükçe derin bir sessizliğe büründüler. Malcolm McKenzie'nin Kara Küheylanı, acı acı kişneyerek adeta sahibi için yardım dileniyor, sesini duyan herkesi dehşet içerisinde bırakıyordu. Duncan, sol yanından başlayarak tüm vücudunun buz tuttuğunu hissetti sanki bir anda kolları ve bacakları genç savaşçıya ağır gelmeye başlamıştı. Onları düştükleri karabasandan uyandıran cüce Evadeam'in sesi oldu "Ölmüş olabilir mi?" Bir an kanı kafasına sıçrayan Duncan, tek seferde Daileas'ın önünde oturan cüceyi yakasından tutarak aşağı fırlattı ve "sakın cüret edeyim deme!" diye tısladı "bir daha ağzından böyle bir şey duyarsam o fazla geveze dilini keserim!"

Orman BüyücüsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin