23

3K 231 53
                                    

Pişmanlığın en derin yarası içimdeydi. Bazı zamanlar, özellikle geceleri sırf bu yüzden stresle gelen ağlamalarım sonucunda bunu hatırlardım. Yapmaman gereken şeyler hep aklıma gelirdi, o da yetmezmiş gibi yaptıklarımdan da pişmanlık duyardım.

Eski zamanlarımda onunla beraberken ya da yan yanayken hep kulaklarımın içinde melodisi müthiş bir şarkı çalardı. Diri zihnim uykuya geçip hayale kapılırdı ve ben o anlığına hepten kilitlenirdim.

On sekizinci yaşıma basacaktım yarım yıl sonra. Buna rağmen ta çocukken yaşadığım şeyleri asla unutamıyordum. Hele ki onunla ilgili olanları asla. Hep zihnimde gibiydi, hep benimleydi sanki. Bir parçamdı ve ben onsuz bir hiçtim. Ne kadar nefret edersem edeyim bu gerçek benimle her yere geliyordu.

Sürekli ondan bahsetmek istiyordum. Güzel yüzünden, ona neden aşık olmaya başladığımdan, her şeyinden konuşmak istiyordum.

Ne hissettiğimi bilmiyordum. Canım o kadar sıkılıyordu ki keşke bunları hiç öğrenmeseydim bile diyordum kendime.

"İstediğim şey beni affetmen değil," diye konuştu ben düşüncelerimin arasından henüz sıyrılamamışken. "Bir şey istemeye de hakkım yok, onu geçtim ne istediğimi de bilmiyorum."

Bir şeyler söylemeye çalışması ve kendini yanımda güçlü tutmak için uğraşması yeterince içimi dağlıyordu. Eğer onun yerinde olsaydım şu an yaşıyor olabilir miydim emin bile değildim.

"Bir şey soracağım," diye konuştum gözlerimi ona çevirip. "Hani... hani beni öpmüştün ya," dedim eğik büğük konuşmamla. "Okulun arka bahçesinde işte. Şey yapmıştın ya."

İki kelimeyi bir araya getiremiyordum. Bu daha fazla sinirimi bozuyordu ve o anları hatırladıkça şu anki duygularım birbiriyle savaş haline geliyordu.

"O an..." dedi soracağım soruyu anlamış gibi. "Bilmiyorum. Seni neden bahçeye çağırdığımı da bilmiyorum. Aslında seni öpmeyecektim, yine her zamanki gibi peşimden düş falan diyecektim ama..." durdu, sanki bir el boğazını aniden kavramış ve sıkmış gibi sustu. Gözlerini benden çekip yeniden denize baktığında konuşmaya devam etti. "Sen orada uyuyor gibiydin," dedi. "Oturdum bir süreliğine, seni izleyip öylece durdum ama sonrası için verebilecek bir hesabım yok. Bencilce davrandım ve seni öptüm, sonra da ne yapacağımı şaşırdım..."

Devam etmek istiyordu ama bir türlü doğru kelimeyi bulamıyor gibiydi. O andan bahsetmek bana o gün söyledikleri yüzünden utanç verici gibiydi, bu yüzden çok konuşamıyordu.

"O an gözlerinde gördüğüm şeyler olmasaydı şu an sana inanmazdım," diye itiraf ettim bir anda. İçimdeki hislerin çoğunluğu beni yerle bir ederken gözlerime yansıyan duygularım beni ele veriyordu. "Belki de o günlüğe rağmen bile inanmazdım, bilmiyorum. Her şey çok karışık ve kötü."

"Biliyorum," dedi. "Senden beni anlamanı ya da kendini benim yerime koymanı isteyemem ama olanlar ortada, Sakura. Onca yıl bir şeyler için uğraştım, bu şeylerin içinde senin bana olan sevgin de vardı. Eğer aramızdaki bağları koparmayı başaramasaydım..."

Devam etmedi, etseydi de bir şey değişmeyecekti çünkü onu anlıyordum. Zar zor çıkarmaya çalıştığı kelimelerinden doğan acısı bana her şeyi haykırıyordu.

Ona doğru döndüm. "Bir bağımız vardı," dedim. "Bunu biliyordum."

Güldü. "Tabii ki de vardı," dedi. "İyi veya kötü, bizim bağlarımız da sımsıkıydı."

Bir şey demedim, önüme döndüm ve ellerimi cebime sokup arkamı yaslandım.

Söylenecek bir söz varsa da o dilimin ucundan çıkmazdı, şu an sadece üzerimizdeki bu kötü enerjiyi silmek istiyordum.

Birkaç saniye sonra yanımda duran bedeni ayağa kalktı ve tam önümde durdu. Bakışlarım tepemdeki suratına kaydığında, "Gel," dedi tek elini bana uzatıp. "Yürüyelim biraz."

Yüzünde sahici bir gülümseme vardı, bu gülümseme öyleydi ki şu içinde olduğumuz iğrenç durum bataklığında bile içimi ısıtmayı ve beni rahatlatmayı başarmıştı.

Ben de tek elimi uzatıp onun bana uzattığı elini tuttum ve ayağa kalktım. Yürümek için bir adım attığımızda tuttuğu elimi bırakır sanmıştım ama o aksi bir şey yapıp ellerimizi birbirine kenetledi ve montunun içine soktu.

Elleri buz gibiydi, buna rağmen vücuduma ışık hızında yayılan bu sımsıcak his de neydi?

Onun yanındayken düşünme yetim birden bire kayboluyordu, içinde bulunduğumuz durum bile aklımdan uçuveriyor ve gözlerim onun güzel yüzüne takılı kalıyordu.

Peki bundan sonra ne olacaktı?

Bir sürü şey yaşamıştık, ikimizin de bir sürü patlama noktası olmuştu, canımız yanmış ve birbirimizden habersizdik, şimdi ise durum farklıydı.

"Yaklaşıyor," dedi yürümeye devam ederken, yüzünde güzel ve hafif bir gülümseme vardı ve ileriye bakıyordu. "Doğum günün."

Bir anlığına içimde patlayan heyecanımdan dolayı duruldum, sonrasında ise zihnime düşen anılar ve Sasuke'nin elime uyguladığı sahiplenici kuvvet beni kendime getirdi.

Biliyordu ki zaten doğum günümü. Ben de onunkini biliyordum. Arkadaşlarımız ortaktı, bunun dışında İno, Tenten, Temari ve Hinata'nın sınıftaki sürpriz kutlamalarından da ezberlemiş olabilirdi çünkü her sene aynısı oluyordu.

Yine de aklında kalmış olması bile bir incelikti.

"Var daha," dedim. "Hem nereden hatırlıyorsun doğum günümü?"

"Arkadaşların her sene sınıfta konfeti patlatıyor, unutmam mümkün mü?" diye cevap verdi tam da beklediğim şekilde. "Ama yine de... her sene sınıfta pastanı kesmeseler bile unutacağımı sanmıyorum."

Yürüdüğümüz yolda durdu, onunla beraber ben de durdum.

Bugün garip bir gündü. Hislerim çakışık iki tel gibi birbirlerine sürtünüyordu ve içimdeki ölü çiçekler dirilmek istediklerini haykırıp duruyorlardı.

"İstemezdim," dedi, bedeni bana doğru döndü ve montunun içinde kenetlenmiş olan ellerimizi çıkardı. "Seninle böyle kötü şeyler yaşamayı, sürekli üzülmeni izlemeyi, daha birçok şeyi istemezdim." Yaklaştı, ellerini yanaklarıma koydu ve gözlerini gözlerime kenetledi. "Tüm bunlar yerine sana hak ettiklerini vermek istedim, doğum gününü ben de kutlamak, hislerine özgürce karşılık vermek, güldüğünü görmek istedim ama olmadı." Yüzümdeki ellerini çekti ve kollarını boynuma sarıp beni sıkıca kucakladı. "Bunlar için senden sonsuza kadar özür dileyeceğim."

İtiraflarının sonunda içimden hüzün dolu bir nefes çıktı. Beni saran kolları içimi öyle bir dağlıyordu ki şu an onu itmek ve koşa koşa evime gitmek istiyordum.

"Ne olacak..." diye konuşmaya çalıştım titremeye yüz tutmuş sesimle. "Bundan sonra... ne olacak?"

Durdu, bedeni bir şeyi hatırlamış gibi kasıldı ve kollarını benden ayırıp geri çekildi.

"Bir şey değişmeyecek," dedi. "Elimden yitip gidenler geri gelmeyecek." Yutkundu, sanki bir şeyi söyleyip söylememe arasında kararsız kalmış gibiydi. "Bunun dışında... Yarın onunla görüşmeye gideceğim."

Yeşil ve ıslanmaya başlayan gözlerim dondurucu soğuğa rağmen dediği şeyle ışık hızında açıldı.

"Korkma," dedi, ellerini yanaklarıma yerleştirip beni kendine yaklaştırdı. "Artık hiçbir şeye izin vermeyeceğim."

Denizden gelen keskin soğuk bizi kendimize getirmek istercesine belirgindi, sadece tek sorun Sasuke'nin içimdeki korkuyu daha da körüklemesiydi.

gösteri bitti evinize dönün bb

hate • sasusakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin