24

3K 189 119
                                    

Genç adam, adımlarındaki ölümcül sessizliği umursamadan elindeki hala tutmaktan tiksindiği silah ile küf ve yüzlerce insanın, en önemlisi de kendi ailesinin kanı kokan deponun kapısını ittirdi. Vücudunda dolaşan acı, eskiden ondan hiç gitmeyen korku duygusunu deliyordu. Attığı adımlar her ne kadar tehlikeye yaklaşsa da içinde bir damla korku yoktu. Bu korkusuzluğunun sebebi herhangi bir öz güven değil, kaybedecek hiçbir şeyinin olmamasıydı.

Burada ne ile karşılaşacağını bilmiyordu ve kendisini koruyacak bir şeye ihtiyacı vardı. Zira o adamı kendi elleriyle gebertmeden bu dünyadan asla kaybolmayı düşünmüyordu. Silah kullanmaya alışmış gibiydi. Onca sene ailesinin kafasına dayatılan, tutması için tehdit edilen şeyden nefret ediyordu tabii ki de fakat bunca zamandır neyi isteyerek yapmıştı ki? Zorunda olduğu şeyler hala devam ediyordu.

Bir adım daha attı küf kokan iğrenç deponun içine doğru,dudaklarını birbirine kenetleyerek sessizliği seçti ve adımlarını hızlandırarak silahı sımsıkı kavradı.

"Haşmetlimiz," Genç adamın titrek adımları durdu. Deponun tam ortasında arkasına döndü ve o tanıdık simayla karşılaştı. "Demek geldiniz," Genç adamın yüzü ilk saniyelerde şaşkınlıkla harmanlansa da, sonralarında eski, ruhsuz ve ifadesiz kimliğine büründü. Silahı parçalamak istercesine sıktı. Aslında silahı değil de, o adamın gırtlağını sıkmak istiyordu ve bu isteği şu an onun için hat safadaydı. Adamın yeşil gözleri Sasuke'nin silahı kavramış olan eline kaydı, biçimli dudakları sağa doğru tehlike ve alayla kıvrıldı ve konuşmasına devam etti. "Bak bak, neler varmış orada?"

Sasuke kendini tutamıyordu. Gittikçe silahla bir olan eli, kanamaya ve uyuşmaya başlıyordu. O kadar çok sıkmıştı ki, kendiyle de, bu silahla da başa çıkamıyordu. O pisliği kendi kanında gebertmek istiyordu.

"Çok hoşuna gidecek şeyler var," diye öfkeyle tısladı. "Tadına bakmak istersen burada, elimde duruyor, piç kurusu."

Adamın kalın sesi kahkahalar şeklinde küf kokan depoyu doldurdu. "Sasuke..." dedi kahkahalarının arasından. "Bunları söyleyen sen misin?" yeşil gözlerindeki parlaklıkla genç adamın simsiyah, karanlığın en öfkeli tonundaki gözlerine baktı. Eskiden o merhametli, şirin ve gülümseyen çocuktan eser yoktu. O şirin, minik çocuğun yerini ruhsuz, katil bir pislik almıştı. Bunun en büyük nedeninin kendisi olduğunu bilmesi de ona ayrı bir haz veriyordu.

"Aptal orospu çocuğu..." diye tısladı genç adam. "Seni şuracıkta gebertmeden ne konuşacaksan konuş."

Adamın yüzünde büyük bir sırıtış kaplıydı. O sırıtış ölümcül, tehlikeli ve büyülüydü. Birçok kadında etkisi büyüktü. Gözlerindeki arzu, istek ve güzellik her kadının topuklarını kırdırtırdı. Biçimli dudaklarından dökülen tek bir kelime ile her şeyi yaptırabilir, gerek parasıyla gerek bileğinin gücüyle her istediğini alabilirdi. Tüm bu şeylere sahip olmanın tek anahtarı paraydı, bunu biliyor ve ona göre hareket ediyordu.

Şu ana kadar tek bir şeyi elde edememişti. Tek bir şeyde hırs yapmış ama başarısız olmuştu.

Ve onun hayatında başarısızlık diye bir kelime uzun zamandır yoktu.

Yüzündeki gülümseme zihnine düşen hatıralarla yavaş yavaş solarken adamın dikkati tekrar Sasuke'ye kaydı.

"Gözlerindeki öfke," diye konuştu, ardından arkasını döndü ve birkaç metre uzağında duran demir sandalyeye doğru yürüdü. "Bir zamanlar aynısından bende de vardı. Tabii sen şanslısın, bu bakışları sadece bana gösteriyorsun." dedi. "Ya benden yirmi tane daha olsaydı?"

"Fark etmez," dedi Sasuke, adam sandalyeye gelişi güzel oturunca. "İstersen bin tane olsun, yine de ölmen gerektiği gerçeğini değiştirmiyor."

Adamın solan gülümsemesi yeniden açtı. "Bir boş an bırakmıyorsun insanda, hemen laf çarpıyorsun," derken keskin bakışları Sasuke'yi baştan aşağı süzdü. "Çünkü böyle yetiştin. Seni böyle yetiştirdim. Şiddet uygulayamadığın için, daha doğrusu bu yolu seçmek istemediğin için hep bana gücünle değil de kelimelerinle cevap verdin. Sonunda da böyle kafayı sıyırdın işte."

hate • sasusakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin