8-İki Ayın Ardından

409 20 9
                                    

Uzun bir ara verdim kusura bakmayın yaz yoğunluğu işte :))

---

Bora'nın ölümünün ardından iki ay geçmişti.Koskoca iki ay.Ölüm gibi gelen iki ay.Dedemin evine taşınmıştım ve bu iki ayı onunla geçirmiştim.Benim gibi dedem de çok fazla konuşmazdı.Bu işime geliyordu çünkü kimseyle konuşmak istemiyordum.Dedemin zoruyla gittiğim psikolog da bir işe yaramamıştı.Sadece yığınla para döktüğüyle kalmıştı.On iki yaşında anne ve babasız;on sekiz yaşında abisiz,yapayalnız kalan birisini kim anlayabilirdi ki.

 Bu iki ayı devamsızlık hakkımı kullanıp sadece sınavlara girerek geçirmiştim.İki ay hiç bir antrenmana gitmemiş,hiç bir maça çıkmamıştım.Ne desem de anlamayan koçum hergün aramış ısrar etmişti.Okuldaki herkesten nefret ediyordum.Hepsinin acıyarak bakan gözleri çıkarıp top gibi oynayasım vardı.Bana acımaların,beni düşünmelerini ve de benim için üzülmelerini istemiyordum.

 Okulun düzenlediği mezuniyet balosunu bırak karnemi almaya bile gitmemiştim.Karnem baya iyiydi çünkü aptal hocalar bana acıyarak sözlülerimi yüksek vermişlerdi.Üniversite sınavlarına dahi girmemiştim.Bu iki aya kadar sınavlara hazırlanmış,eğer bir takıma giremezsem üniversite okurum diye düşünmüştüm.Ama tabiki koçum aracılığıyla teklif gelen takımların elemelerine gitmemiştim.Bunları seneye düşünebilirdim ama bu sene olmazdı.

 Ehliyet için son sınava girmişehliyetimi almıştım.Bana araba sürmeyi Bora öğretmişi.Ehliyet almam için de o desteklemişti.Gideceğim ehliyet kursunu o bulmuş,başvurumu yapmıştı.Bende ehliyetimi alır almaz -hergün yaptığım gibi- Bora'nın mezarına koşmuştum.

 Kendimi iyi hissettiğim tek yer babam,annem ve abimin bulunduğu aile mezarlığımızdı.Onların beni gördüğünü ve duyduğunu biliyorum.Ben onlara kızmıyorum.Ama bizi ayıran kadere her saniye sövdüğüm bir gerçekti.Buraya geldiğimde kendimi çok güçlü hissediyorum.Onları örten toprağı kokladıkça onların kokusunu alıyorum.

 Bana;üniversite sınavına girmediğim ve elemelere katılmadığım için hatta mezuniyet balosuna katılmadığım için de kızdıklarını biliyorum.Şimdi gökten inseler eminim babam cık cıklayıp ''Cezalısınız küçük prenses,bir hafta boyunca dondurma ve çikolata yok.'' derdi.Babamın ceza anlayışı buydu.Tamam o zamanlar bu bana zor gelirdi.Babam da zaten ertesi gün elinde çikolatayla gelir onu öpersem çikolatayı vereceğini söylerdi.Cezam işte böyle bir gün sürerdi.Ama şimdi suçlarım daha ağır tabi...

Onlar tekrar gelseler bir ömür boyu çikolatadan vazgeçerim.Özlemek o kadar ağır bir duygu ki.Her yürek her kişi kaldıramaz.Ben bu duyguyu nasıl taşıyorum bilmiyorum.Zaten çoğu zamanda bu duygu beni eziyor.İnsanın bu yaşta bunları yaşaması sizcede çok çok fazla değil mi?Bu kadar acıyı sadece filmlerde,kitaplarda falan görebileceğinizi düşünmeyin,bende düşünürdüm öyle.Gerçek hayat daha acı öykülerle dolu emin olun.

 Böylesine derin acılar yaşamak beni olgunlaştırdı.Daha ergenliğe girmeden anne ve babamı kaybettiğim için olgun bir ergen olmuştum.Yetişkinliğe girmeden de Borayı kaybetmem diğer insanlardan daha bir olgun bir dönem geçireceğimi gösteriyordu.

 Hayatta dedesinden başka kimsesi olmayan Düşüm.Çocuk yaşta anne ve babasını;genç yaşta da abisini kaybeden Düşüm.Herkesin hakkımda böyle düşündüğünü biliyorum.Dedemden başka kimsem kalmamıştı hayatımda.Dedem de benim gibi sessiz ve sakin biriydi.Onunla anlaşmak çok zor değildi.Zaten işten eve geç dönerdi.Bir markanın Ankaradaki bütün mağazalarıyla ilgileniyordu.Genel müdür falan oluyor galiba amin değilim ama.Aşırı zengin olmasada onunda göz ardı edilemeyecek bir serveti var.Tasarruflu olduğu için para biriktirmesi zor olmuyordu.Parasıylada yatırım yapıyordu sürekli.

 Dedem on beş yıl önce eşini -ben üç yaşındayken,hiç hatırlamadığım anneannem- kaybetmiş,altı yıl öncede tek çocuğu olan annemi kaybetmişti.O da derin acılar yaşıyordu.Pek belli etmesede içinde fırtınalar koptuğu beyazlarından ve çizgilerinden belli.Onu anlıyorum.Fazla iletişimimiz olmasada onu seviyorum.

 Paraya çok önem vermesemde benimde minik bir servetim var.Borayla oturduğumuz ev dedemin anneme hediyesiymiş.Annem ve babamda orada otururken biri benim biride Bora'nın olmak üzere iki daire almışlar.Şu an bu üç ev benim ve ikisinde kiracılar oturuyor.Boradan kalan bir arabam var.Birde anne ve babamın aldığı aylıklarda bana kaldı.

Bütün paralarım banka hesabımda.Sürekli evde olduğum için harcamalarım sıfıra yakın.Bu parayla neler yapılır inanın bilmiyorum.Yapım gereği tasarruflu biriyim aslında.Bu özellik dedemden anneme,annemden bana geliyor.İkiside tasarruflu insanlardır ama kesinlikle cimri değillerdir.Dedem de annem gibi yardım sever biri.Dedemin sürekli LÖSEV'e bağışta bulunduğunu biliyorum. -anneannemi kanserden kaybetmiştik-

 Yoldayım şimdi.Arabayla Borayla yaşadığımız eve gidiyorum.Neden bilmiyorum ama her gün gidiyorum oraya.Bora varken annemle babamın odası hep kilitliydi.İkisininde hiçbir eşyasına dokunamıştık.Onları aşırı özlediğim zaman gidip odalarına orda uyuyordum.Bu bana sanki onlarda yanımdaymış gibi hissettiriyordu.

 Şimdiyse Bora'nın odası da kilitliydi.Yatağına yattığımda hala onun kokusunu alıyordum.Kıyafetleri hala o gibi kokuyordu.Çalışma masasında açık duran kitapları bile kapatmamıştım.Çok sevdiği küçük araba koleksiyonu hala aynı yerindeydi.Böyle yaparak kendime daha fazla acı çektirdiğimin farkındayım ama böyle kendimi daha fazla huzur içinde hissediyorum.Acı ve huzur...Bu evde tam olarak hissettiğim bu.

 Arabayı park edip indiğimde karşı yolda yürüyen İpeği görüyorum.Bugün bu saatte işte olmalıydı.Üzerinde bej-siyah mini bir elbise ve ayağında da lacivert platform ayakkabı vardı.Makyaj yapmıştı ve yüzü gülüyordu. -ah! Kesinlikle böyle olmaması gerekiyordu- Biraz yürüdükten sonra siyah bir arabaya bindi.Araba baya bir lükstü. -Eminim Bora bu arabayı görse bayılırdı- 

 Arabaya geri bin Düşüm.Seni fark etmedi.Ne haltlar karıştırdığını öğren en azından.Hadi Düşüm hadi.Tabiki iç sesimi dinleyecektim yoksa onu hiç susturamazdım.

 Yarım saatten fazla süren bir takibin ardından baya şık bir restoranta gelmiştim.Siyah araba restorantın tam önünde durmuştu.Görevli İpeğin olduğu kapıyı açıp bekledi.İpek çıktıktan sonra yanındaki adam da çıktı arabadan.Adam mı? Bora'nın ölümünü çabuk atlatmıştı anlaşılan.İki aydır -yüzünü göremediğim- bu adam nedeniyle beni arayıp sormamıştı demek.Arabanın anahtarlarını görevliye veripiçeri girdiklerinde kafamdan bir sürü düşünce geçiyordu.Adamın kim olduğunu ve onunla ne işi olduğunu öğrenmeliydim.

 İşte bu sebepten içeri girip arkalarında onları duyabileceğim bir masaya oturdum-tabiki İpeğin ve karşısındaki adamın yüzümü göremeyeceği şekilde- Adamın suratını görememiştim hala.Kimdi acaba.

 Garson ''Hoşgeldiniz Pars Bey,siparişlerinizi alabilir miyim?'' dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm.İpek,masum kızımız(!),Parsla birlikteydi demek.Ona tecavüz eden zengin züppesiyle...

KAHPE!

Sevgilim,katilim.Where stories live. Discover now