Bölüm 35

44.2K 1.8K 174
                                    

Kenan

33 yaşındaydım. İnsanlara hesap verme yaşımı çoktan geçmiştim ama ergenler gibi geceleri gizlice sevgilimle odasında buluşmak zorunda bırakılıyordum. Bir odasına bahçeden tırmanmadığım kalmıştı, o da olsaydı Amerikan filmlerine bu harika yaratıcılıkları için bolca saydıracaktım. Düğün günümüze kadar Ela'nın yanımda kalamayacak olması her ne kadar başta hoşuma gitmese de son bir ay içinde bu odaya yaptığım ziyaretler sonunda keyifli gelmeye başlamıştı. Yasak olan her zaman tatlıydı ve sonunda Ela'ma kavuşmak olunca bu yasağı delmek daha bir zevkli oluyordu.

Böylece teknik olarak koyduğumuz kuralı da bozmamış oluyorduk. Evdekilere yakalanma korkusu heyecan vericiydi. Onunla ne kadar çok zaman geçirirsem geçireyim bir o kadar ona doyamıyordum. Ayrıca bağımlılık gibiydi, hep daha fazlasını istememe, onu daha çok arzulamama sebep oluyordu bu kadın. Onunla geçirdiğim her geceden sonra arzularım körelmiyordu, aksine içimdeki ateşi daha da körüklüyordu. Delice arzuladığım kadının tatmin olmuş hali beni kendi tatminimden daha fazla ilgilendiriyordu. Bunu nasıl becerebildiğiyle ilgili herhangi bir fikrim yoktu. O utangaç kızın, daha önce birlikte olduğum kadınlardan fazla beni tahrik etmesi nasıl olabiliyordu anlayamıyordum bir türlü. Onun da beni sevdiğini bilmek yetmiyordu ona her şeyiyle sahip olmam lazımdı. Ona karım olarak sahip olmak, kendimi zafer kazanmış gibi hissetmemi sağlayacaktı. Benim soyadımı taşıdığını bilerek, ona tümüyle sahip olacağımı düşünüyordum.

Ondan ayrı kaldığım ilk günlerde, evde yalnız başıma yatakta dönüp durmuştum. Telefonla sürekli konuşuyorduk ama yeterli gelmiyordu. Yatağımda olmadığı, onu kollarımla sıkıca saramadığım zaman kendimi eksik hissediyordum. Bu durumun içten içe sinirlerimi bozmaya başladığı bir gece de dayanamayıp gizlice eve girdim. Ortalıkta kimsenin olmamasını fırsat bilerek odasının kapısına dayandım. Herkesin uyuduğunu tahmin ettiğim bir saat olduğu için sessizce odasının kapısına gelip, telefondan numarasını çevirdim.

"Aşkım," diyerek cevap verdi. Devam etmesini beklemeden, "Kapını aç," dedim ve hemen telefonu kapattım. Önce kulağıma yataktan kalkarken çıkardığı hışırtılar gelmişti. Sonra da neden kilitli olduğunu anlayamadığım kapısını açılma sesi.

Kapıyı açıp karşısında beni görünce şaşkınlıktan gözlerini kocaman açmıştı. Onu bir anda belinden kavrayıp, diğer elimle de arkamdan kapıyı tekrar kilitledim. İşi şansa bırakmaya hiç niyetim yoktu. Birine yakalanacak olursak başta Ela'nın dilinden çekeceğim vardı. Dudaklarına beklemediği bir anda ayrı kaldığımız günlerin özlemiyle öpücükler kondurmaya başlayınca, sadece hıçkırığa benzer bir ses çıkarabildi. Onu kollarından tutup telaşla yatağa fırlatmış bile olabilirdim.

Yatakta onu bekletmeden yanına uzanıp onu öpmeye devam edecekken beni itti ve suratına yansıyan heyecanı ve şaşkınlığıyla, "Nasıl girdin sen içeri?" dedi. Oysa konuşmak için değil, onu sevebilmek için oradaydım. Yine de arkama yaslanıp, ukalaca, "Anahtarım var," diyerek sırıttım.

"Odama girerken kimse gördü mü?" diye telaşla sorunca onu susturmak maksatlı, "Yeter bu kadar sohbet," deyip tekrar öpmeye çalıştım ama Ela'ydı bu, konuşmadan duramazdı.

"Annem tepemde, valla devriye gibi geziyor ortalıkta. Yakalanmayalım. Sonra dilinden çekeceğim var, Kenan," dedi. Ceyda cadısının onu talepleriyle bıktırdığını tahmin edebiliyordum.

"Çıldıracağım. Tam üç gündür sana dokunamıyorum," dedim soluk soluğa. Vakit kaybetmeden üstümdekilerden kurtulmaya başladım. Ama o, ben soyunmaya çalışırken sadece gözlerini dikmiş beni izliyordu. Dirsekleri üzerinde doğrulmuş, gözleriyle vücudumu süzerken, "Beni bırakırken düşünecektin?" dedi.

Dalga geçiyordu herhalde benimle.

"Eve gideceğim diye tutturan sen değil miydin?" dedim sertçe. "Ama seni buna pişman edeceğim," diyerek devam ettim. Kanımda kaynayan ateşi söndüreceğimi, ona olan özlemimi fazlasıyla gidereceğimi anlatan sözlerimi duyunca, gözleri parladı birden. Beni ilgiyle izliyor ama kılını bile kıpırdatmıyordu.

Bekliyordu. Bu da beni daha fazla istekle dolduruyordu.

"Saçmalama... Hiçbir şey yapamazsın. Biri duyacak sonra rezil olacağız. Herkes evde," dedi kendinden emin şekilde, ağır ağır. Söylediklerine kendisinin de inanmadığını anlamam zor değildi. Beni arzuladığında her zaman yaptığı şeyi yapıyordu yine; alt dudağını dişlerinin arasına almış, ısırıyordu.

"Yapıp yapamayacağımı birazdan görürsün," deyince de başını iki yana sallayarak, "Hayır," diye kıkırdayarak itiraz etse de onu dinlemedim ve ani bir hareketle yatakta üzerine çıktım.

Dudağını dişlerinin arasından kurtarıp ben hapsettim dudaklarımın arasına. Çekiştirirken acıttım canını, cezalandırırcasına öpüyordum ve acımasızdım. İtiraz etmiyordu çünkü onu sertçe sevmeme her zaman izin veriyordu, hoşlanıyordu bundan.

Öpüşmemiz derinleştikçe, altımda titremeye başlamıştı. Onu sevdiğime şüphe bırakmayacak şekilde, tüm hayatım onun ellerindeymişçesine, onsuz bir hiç olduğumu bilmesini istermişçesine istekle öpüyordum. Ellerimi kalçalarına götürüp bacaklarını belime dolaması için onu kendime doğru bastırdım. O da daha dünden razıymışçasına bana tutunuyordu şimdi. Sıcaklığıyla kavrulan parmaklarımı dokundukları yerlerde oynatınca, başı arkaya düşmüştü. Gözleri sıkıca kapanmış, kendini bana sunmuş vaziyette fazlasıyla göz alıcı görünüyordu.

Önümde açılan uzun boynuna öpücüklerimi kondururken, kendinden geçmiş hali beni daha da heyecanlandırdı. Dudaklarından dökülen ufak iniltileri, sessizlikte beni daha da isteklendirmişti.

Beklenti ve arzuyla aralanmış yemyeşil gözleriyle altımda yatarken, ömrüm boyunca doyamayacağım güzelliğine bakıyordum.

"O kadar muhteşem görünüyorsun ki sana bakmaya bile kıyamıyorum," diyebildim zar zor.

Uzun saçları çarşafa yayılmıştı, parmaklarımı parmaklarına geçirdim ve onu sıkıca yatağa bastırdım.

"Beni neden öpmüyorsun?" diye fısıldadı sıklaşmış nefesinin izin verdiği kadarıyla.

Karşımdaki beklenti içindeki kadını daha fazla bekletmemem gerektiğini biliyordum. Dudaklarımı boynunda, gerdanında ve göğsünde gezdirirken, adeta onu daha fazla sevmem için yalvaran bedeninin isteğini yerine getirdim.

Muhteşemdi.

Nefes nefese kendimi onun üzerine bıraktığımda kalbinin hızla atışını dinledim bir süre. Yine yetmeyecekti. Sakinleştikten sonra onu yine bir öncekinden daha fazla arzulamaya başlayacaktım.

Bu hep böyleydi.

Yumduğu uyku mahmuru yeşil gözlerini açmış bana bakarken, ne kadar şanslı bir adam olduğumu geçirdim aklımdan. Her kadının bakarken, güzelliğini kıskanacağı kadar özenle yaratılmış yüzü bana dönük, gözleri benim üzerimdeydi. Onu gördüğüm ilk ana döndüm yeniden. Sırf meraktan görmek istemiştim onu ama kafenin kapısından çıktığı ilk an görünce vurulmuştum ona. Başlarda duygularımı ne kadar inkâr etmeye çalışsam da baş edebileceğim gibi değildi. Onu sevmem için neredeyse yalvaran bedenime ve aklıma karşı gelememiş, onu sadece kendim için istemiştim. Diğer erkeklerin ona bakışları bile deliye dönmeme neden olurken, ona sahip olmam için bu kadarı bile yeterliydi. Kıskançtım ve kadınımı herkesten, her şeyden sakınırdım.

Ben onu böyle severken, onun da beni sevmesi ve bana değer vermesi en büyük mutluluğumdu. Tekrar bir kadına güveniyordum ve onun için ölmeye bile hazırdım. Benim bir kadından hoşlanmam bile söz konusu değilken, şimdi âşık olmuş ve evlilik hazırlıkları yaparken buluyordum kendimi.

Bana bakışlarında her şey vardı şimdi. Parmaklarını yüzüme götürüp gözlerimde, yanaklarımda son olarak da dudaklarımda gezdirirken, adımı fısıldıyordu. Tenimi dağlayan dokunuşları ondan ayrı kalırsam öleceğimi anlatıyordu.

"İnşallah kimse duymamıştır, yoksa başımız belaya girecek," derken bile ciddi değildi. Tıpkı benim gibi onun da dünya yansa umurumda olmazdı.

"Çok gürültücüsün," dedim söylediğime gıcık olacağını bile bile.

"Sen de çok yaramazsın," derken duyulmasın diye kafasını yastığa gömmüş, kahkaha atıyordu.

Ken'an Diyarı Kde žijí příběhy. Začni objevovat