Bölüm 36

44.3K 1.7K 138
                                    

Ela Doğan, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan özgür iradeniz ve kendi arzunuzla Kenan Uğurlueller ile evlenmek istiyor musunuz?"

"Evet."

Salon alkıştan inliyordu. Kulaklarım yüksek ses yüzünden uğulduyordu. Evet derken Kenan'a, kalbimin sahibine bakıyordum. Bana öyle derin bakıyordu ki gözleri ağlamak istememe sebep oluyordu. Sonra nikâh memuru bana sorduğu soruyu bu kez de ona yöneltti.

"Sayın Kenan Uğurlueller, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan özgür iradeniz ve kendi arzunuzla Ela Doğan ile evlenmek istiyor musunuz?"

"Evet."

Kenan'ın o alışkın olduğum otoriter ve gür sesi salonda duyulunca, davetliler alkışlarıyla davet salonunun camla kaplı duvarlarını sarsmışlardı.

Verdiğimiz sözlerle, sonsuza dek birbirimizin olmuştuk. Nikâh memuru, şahitlerimiz Fırat ve Merve'nin beyanlarından sonra bizi karı koca ilan ederek, evlilik cüzdanını elimize tutuşturdu.

Düğüne çok fazla kişi davet edilmişti. Annemlerin sade nikâhına gelemeyenler bu sefer bizim düğünümüze davet edilmiş, gönülleri bu şekilde alınmaya çalışılmıştı. Bir ay gibi kısa sürede annemin gecesini gündüzüne katarak düğün hazırlıklarını tamamlaması bir mucizeye tanıklık etmek gibiydi. Organizasyonda tek bir pürüz bile çıkmaması için uğraştığını görünce, bir türlü annemin bizi ayırmaya çalışan kadınla aynı kişi olduğuna inanasım gelmiyordu. Ben hayatıma sevdiğim adamla devam edeceğimin sarhoşluğuyla tebrikleri kabul ederken, Kenan'la Fırat davet salonunun bir köşesinde hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Yanlarına gidip ne olduğunu sormayı çok istesem de etrafımdaki kalabalıktan bir türlü kurtulamıyordum. Bir ara Kenan'la göz göze geldiğimizde bana her şeyin yolunda olduğunu anlatan bakışlarıyla bir nebze olsun rahatlasam da meraklanmadan duramıyordum. Bana bakarak endişelendiğimi anlaması zor değildi. Onun da mutlu günümüzde sorun çıkmasını istemeyeceğini biliyordum.

Annem bir ara gelip Kenan'ın neden yanımda olmadığını sorunca, ona ne cevap vereceğimi kestirememiştim. Ne de olsa Kenan'ın her hareketinden nem kapan bir kadındı o. Allah'tan tam o esnada da Kenan yanımıza gelmiş, beni ve kendini annemin gelecek gazabından kurtarmıştı. Beni kendine doğru çekip kulağıma, "Her şey yolunda," demesiyle rahatlamıştım. O anki rahatlamayla Kenan'a iyice sokulmuş, yanımda olmasına ve beni korumasına şükretmeye başlamıştım. Kenan bu duygusal halimi sezmiş olmalı ki alnını alnıma dayayıp, beni çok sevdiğini fısıldamıştı.

Annem sabırsızlandığını belirtircesine karşımızda yalandan öksürmeye başlayınca, onun yanımızda durduğunun farkına varabilmiştik. Bu gece ne derse desin güzel günümüzü mahvedemeyecekti. Kenan evlenmemizin üzerinden daha yarım saat bile geçmemişken anneme daha bir tepeden bakmaya başlamıştı. Bunda o kırmızı evlenme cüzdanının çok büyük bir payı vardı. O kâğıt parçası sanki annemle aramdaki bağlantıyı aklınca koparıyordu. Diğer yandan beni ona daha sıkı bağlıyordu.

Annemin sabırsız hallerine bakıp sinirlenmeye başlayan Kenan'ı sakinleştirme görevi yine bana düşüyordu.

"Az daha sabret dediklerini yapalım, sonra bütün gece seninim," dedim kulağına.

Ya sabır der gibi başını onaylar maksatlı sallayan Kenan'ın ettiğim lafla gözlerini parlattığı dikkatimden kaçmamıştı. Onun anneme dönüp tebrikleri artık kabul etmeye hazır olduğunu söylemesiyle, rahat bir nefes aldım.

Ama buna sadece beş dakika kadar dayanabilmişti.

Kenan, anneme özür dilercesine bakıp bana el sallayabilecek kadar vakti tanımıştı en azından. Tabii öncesinde annemin önünde beni dudaklarımdan öpmüş, oracıkta soluğumun kesilmesine sebep olmuştu. Herkesin içinde beni böyle öpmesinin verdiği utançla renkten renge girerken, beni serbest bırakmasıyla annemin yüzüne bakabilmiştim. Annem maruz kaldığı ateşli saniyelerin görüntüsüyle afallamış, bizi ciddi bir ifadeyle süzüyordu. Annemin bakışları Kenan'ın umurunda bile değildi, elimden tuttuğu gibi beni o uzun kuyruklu gelinliğe aldırmadan salondan dışarı çıkarmaya başladı.

"Nereye gidiyoruz?"

"Yeter bu kadar tantana... 3 saat kimseyle zorla sohbet edemem. Gidiyoruz!"

"Hani tebrikleri kabul edecektik."

"Vazgeçtim," deyiverdi. Bu adam kesinlikle deliydi.

"Bu kadar çabuk mu fikir değiştirdin? İnanılmazsın gerçekten," dedim ama düğün her ne kadar benim de olsa burada kalmak gibi bir isteğim yoktu.

"İyi de nereye? Farkındaysan gelinliğim hâlâ üzerimde, hızlı yürüyemiyorum," deyince, yavaşlayıp durdu ve beni kucağına alıverdi.

İtiraz edecek halim yoktu. Üzerinde durmaya çalıştığım topuklular şimdiden beni rahatsız edip, ayağımı sıkmaya başlamışlardı. Beni kucağına alınca, kollarımı boynuna dolayıp, başımı da göğsüne yasladım.

"Sen ağırlaştın mı?" dedi birden.

"Gıcık mısın sen? Üzerimde beş kilo dantel var."

"Kızma, karıcığım. Düğün derdine düşünce iyice zayıfladın, ondan diyorum," dedi iğnelercesine.

"Ben halimden memnunum, sen de idare edeceksin artık."

"Ben de memnunum... Tamam sustum." Bunları söylerken o kadar keyifliydi ki sırıtmasına engel olamıyormuş gibi bir hali vardı. O gülerken, gözlerinin kenarlarında beliren kırışıklıklar bile bana seksi geliyordu.

Ben kucağında otelin içinde her gün yapıyormuşuz gibi rahatça yürümeye devam ederken, "Fırat'la her şey yolunda mı?" diye sormadan duramamıştım. Fırat'la konuştukları şeyi merak ediyordum.

"Önemli bir şey değil. Acilen Amerika'ya gitmesi gerekiyormuş, düğünde kalamayacakmış. Dert etme biz de kalamayacağız dedim."

"Acilen gitmesini gerektirecek kadar önemli şey neymiş peki?" diye sorup cevap vermesini beklerken iyice boynuna sokulmuştum.

"Sevgilisi hamileymiş sanırım."

"Sevgilisi mi vardı?" diyebildim. Şaşırmıştım, onca zaman değişik kızlarla takıldığını görmüştüm ama Amerika'dan dönerken arkasında sevgilisini bırakıp geldiğini bilmiyordum.

"Varmış ama ayrılmış Türkiye'ye dönerken. Şimdi de kız arayıp hamileyim deyince emin olmak istedi ve o yüzden gitti."

Meraklı ve şaşkın bakışlara aldırış etmeden asansöre ulaşmayı başarmıştık. Artık beni taşımaya bir son vermesi gerekliliğiyle inmek için hamle yaptım ama beni serbest bırakmadı. Beni kucağından indirmek gibi bir niyeti yoktu. Odamızın olduğu kata gelince, asansörün içerisindeki müşteriler, bize mutluluklar dilerken, bir yandan da gülüşüyorlardı. Bu adam kesinlikle normal değildi.

Pantolon cebinden zor da olsa oda katını çıkartıp kapıyı açtı.

Odaya adım atar atmaz, odanın güzelliği dikkatimi çekmişti. Her yer loş ışıkta bile parlıyordu. Altın ve beyaz rengi bir arada kullanılmıştı mobilyalarda. Yatak muhteşemdi bir kere, o kadar büyüktü ki en az beş kişi aynı anda uyuyabilirdi. Tüllerle çevrelenmiş, romantik balayınızda sizi ağırlamaktan memnuniyet duyacağız der gibi bizi yanına çağırıyordu.

Aslında, aşağıda düğün devam ederken bizim burada olmamız yakışık almıyordu ama kocam böyle istiyorsa hiçbir şeyin önemi yoktu. Annem beni gördüğü ilk fırsatta canıma okuyacaktı ama o da umurumda değildi. Ona şimdiye kadar yeteri kadar anlayış göstermiştim. Düğün şöyle olsun, böyle olsun diye her gün önüme yeni bir fikirle gelip beni saatlerce bunaltmıştı. Şimdi evliliğin eğlencesi başlamalıydı.

Kenan beni yatağın üzerine yavaşça yatırınca, acele etmeden yine beni öpmeye başladı.

"Aramızda büyük engeller var, sevgilim," dedi beni yatağın üzerine bırakır bırakmaz. Neyi ima ettiğini anlamak zor değildi.

"Gelinliğim çok güzel, çıkartmak istemiyorum. Bu kadar az süre üzerimde kalacağını hayal etmemiştim," diyebildim.

"Sana söz, her gün 1 saat giymene izin vereceğim ama artık çıkaralım, olur mu?" diye mahcup bir çocuk gibi yalvarıyordu. "O kadar şanslı bir adamım ki senin gibi harika bir kadınla evlendim. Artık benim adımı taşırken, sana gerçekten sahip olduğumu hissediyorum," dedi ve eğilip beni öpmeye başladı.

Bugün hiç olmadığı kadar neşeli ve muzipti. Tanıştığım bu yeni yönünü de çok sevmiştim. Sert hallerine de bayılıyordum ama böylesiyle anlaşmak daha kolay gibiydi sanki. Çok uzun süre bu haliyle kalabileceğini zannetmesem de onun her halinin keyfini çıkarmaya bakacaktım.

Ken'an Diyarı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin