Bölüm 40

42K 1.6K 236
                                    



Bu sabah sonunda miskin halimden sıyrılıp kendimi yataktan erken çıkarmayı başarabilmiştim. Erken kalkışımı fırsat bilip işe gitmek için hazırlanan Kenan'a onunla beraber gelmek istediğimi söyleyince, önce buna itiraz etmiş ama sonrasında ısrarlarıma dayanamayıp kabul etmişti. Zaten son günlerde canımın sıkıldığını o kadar çok dile getiriyordum ki beni daha fazla oyalayamayacağını o da anlamıştı.

Ama çalışmamı istemediğini anlamak için âlim olmaya gerek yoktu. Ne kadar geç o kadar iyi diyerek sesini çıkarmaması işime gelmişti; nasılsa şevkle iş yaptığımı görünce ileride bu düşüncesinden vazgeçer diye tavrına çok takılmamayı tercih ediyordum.

Daha fazla evde oturarak vakit harcayamazdım, tatil modumdan çıkmalı ve kendimi işe yarar hissetmeliydim. Hazır kapısında adımın yazılı olduğu bana ait boş bir ofis varken, bu fırsatı değerlendirmeli ve kendimi her zaman istediğim kariyerime adamalıydım. Okula devam etme isteğimi şimdilik ertelesem de yüksek lisans sınavlarına hazırlanmaya devam edecektim.

Kenan benim de onunla gelmeme laf etmemişti ama suratındaki ifadeden de pek hoşlanmamıştım. Bir süre sonra asık suratına katlanamadığımdan, "İşe gelmeme neden bu kadar bozuldun, anlayamıyorum?" diyerek ona sitem ettim.

Karşılık olarak beni gereksiz şekilde fazla düşünen tatlı kocam, "Bozulmadım da sadece tüm gününü işte geçirip yorulmanı istemiyorum," diye karşılık vererek beni geçiştirdi.

"Senin yanında olmasa zaten başka bir yerde çalışacaktım; hem sen beni çok çalıştırarak o kadar yormazsın, değil mi?" Diye şirinlik yapıyor bir yandan da en etkili yöntemim olan minicik öpücüğümden dudaklarına konduruyordum.

"Benim evde oturabilecek biri olduğumu düşünmüyordun değil mi?" diye eklemeyi ihmal etmedim.

"Başka bir işte çalışmak; işte bunu tamamen unut," derken burnumun ucunu öpmüş, kravatını bağlamaya kaldığı yerden devam etmişti. Ben de işteki ilk günümde giymek için gardırobumun başına geçmiş, kararsızlık içinde kıyafetlerime bakıyordum. Elimle dolap kapağına tutunmuş hayali kombinlerimi yaparken, Kenan arkamdan yaklaşıp boynuma usulca bir öpücük kondurarak, "Bu gidişle sen her gün işe geç kalırsın. Ben de seni kovarım," dedi.

"Sana da gün doğar, değil mi?" Bu dediğimi kızgınca söylemesem de onun umurunda bile değildim. Benim çalışmamı istemediğini sesinin tınısında anlayabiliyordum. Sonuçta tüm gün istediğinde bana ulaşabilecek, hep gözünün önünde olacaktım. Neden beni istemediğini anlayamıyordum. Acaba benim olduğum ortamda rahat mı edemeyecekti?

Dayanamayıp yine ona, "Neden beni işte istemiyorsun?" diye sordum, bu sefer gerçekten alındığımı anlatmak istercesine.

"Bunu da nereden çıkardın? Tek derdim sensin, keşke her an yanımda olsan. Ama senin sadece gezip eğlenmeni, içinden geldiği gibi yaşamanı istiyorum. Tüm gün ofiste zaman geçirip çalışacaksın ve kendine vakit ayıramayacaksın."

Ne düşünceli bir erkekti ya da diğer erkekler gibi lafı allayıp pulluyor kendi bildiğini bana akıllıca dayatmaya çalışıyordu. Biraz daha üstüne gitmeye karar verdim. Pes etmek kesinlikle doğamda yoktu.

"Sevimli şey seni. Çok güzel düşünmüşsün ama bir şeyi atlıyorsun. Eğer ben çalışmazsam mutsuz olurum ve mutsuz olursam da tüm gün kafanın etini yerim."

Şaşkınca yüzüme bakıyordu. Aslında benim çalışmayı ne kadar çok sevdiğimi çoktan anlaması gerekirdi. Kocamın bana sağladığı imkânlardan gönül rahatlığıyla faydalanabilirdim ama onun yanında, ona destek olarak da kendimi işe yarar hissedecektim.

"Pekâlâ, anlaşıldı seni vazgeçirmenin yolu yok. O zaman şöyle bir anlaşma yapalım. Hamile kaldığını anladığımız ana kadar çalışmana ses çıkarmayacağım. Ama hamile kaldığın gün, seni kapıdan içeri sokturtmam." Bakışlarında garip bir çaresizlik olduğunu gördüm. Anlamlandıramıyordum, derdi neydi?

Ken'an Diyarı Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang