68. Bölüm (Kardan adam)

410 39 18
                                    


Sehun'un gittiğinin üstünden tam bir ay geçmişti. Karın yağışını izlerken bile onu düşünüyordum. Büyümüş olmasına rağmen kartopu savaşı ve kardan adam yapmak onu her zaman mutlu ederdi.

Her yıl yenisini aldığı yeşil beresi ve kısa sürede sıkılıp çıkardığı yeşil eldivenleriyle kapıya gelip beni zorla dışarı çıkarırdı. Her zaman alt kısmı o yapardı. Karları yuvarlayıp kendi kadar büyük bir top oluştururdu. Sonra kardan adamın kafasını yapmam için kenarda beni beklerdi.

Her şey tamamlandığında beresiyle atkısını ona takardı. Havuç ve zeytinlerle son süslemeleri de yaptıktan sonra onlarca fotoğraf çekerdi.

Gün içinde ne yaparsam yapayım her şeyle ilgili saçma bir anımızı hatırlıyordum. Sehun'un olmayışı hayatımda büyük bir boşluk oluşturmuştu ve ben inadımı yenip nerede olduğunu bile soramıyordum.

Okulun açılmasına fazla zaman kalmamıştı. Yakın zamanda döneceğini düşünüyordum. Tabi her zaman her şeyin düşündüğümüz gibi olmayacağını da unutmamam gerekiyordu. Çünkü günler sonra okul açılmış olmasına rağmen Sehun hala derslere gelmiyordu.

Bir gün kantinde Jongin, Yifan, Yixing ve Tao'yu gördüm. Yixing yanıma gelip, çekiştirerek masaya götürdü. Bir bahane bulup yanlarından ayrılırken öğleden sonrası için söz aldılar.

Dersim bittikten sonra söyledikleri yere gittim. Sitenin sessiz bahçesindeki büyük çardak.. En azından kalabalığın içinde değildi.

"Nasılsın Chanyeol?"

"Sence? Kötü mü görünüyorum Jongin?"

"Bilmem.. Bence iyi numarası yapan berbat bir kalp gibi görünüyorsun."

"Jongin'e katılıyorum. Gerçekten berbat görünüyorsun. Sehun'la hala iletişime geçmedin mi?"

"Bu soruyu gerçekten merak ederek mi sordun Yifan? Zaten cevabı dördünüz de bilmiyor musunuz? Onunla görüşüyorsunuz ve beni mi deniyorsunuz?"

"Yanılıyorsun dostum. Onunla görüşen tek kişi Jongin. Biz sadece ondan iyi olup olmadığı hakkında bilgi alıyoruz."

Endişeyle Jongin'e döndüm.

"O nasıl?"

Hepsi birbirine bakıyordu. Bir ayın sonunda nihayet sormuş olmam mıydı şaşırtan bilemiyorum.

"Chanyeol biraz konuşabilir miyiz?"

"Konuşuyoruz işte Tao."

"Öyle değil. Ben.. Bir şeyler söylemek istiyorum. Dinler misin?"

"Söyle."

"O gün.. Yani Sehun'un doğum gününde.. Onu benimle mutfakta gördüğünde ne düşündün?"

"Sevgilisi olan birine asılan biri olduğunu düşündüm."

"Benim hakkımda değil Chan."

"Ne düşünebilirim Tao?"

"Orada bana senden bahsediyordu. Sana mesaj attığı zamanlarda çaktırmadan yüz ifadene bakıp ona söylememi istiyordu."

"Öyle mi.."

"Senin doğum gününde sana hediye olarak kalbini vermekten bahsediyordu Chanyeol. Seni gördüğü için ne kadar heyecanlıydı biliyor musun? O partiyi hazırlayan kişi sen olduğun için mutluluktan ölebilirdi. Neden tüm bunları görmezden geliyorsun?"

Tao'nun sözü bitince Jongin devam etti.

"Tao'nun söyledikleri doğru. Partiyi zaten bilmiyordu. Yani sadece planını açıkladığın mesajlarda karşındaki bendim. Neyse ki haberi olmadan hallettim. Ama sonra anlattığımda.. Ne diyeceğimi bilemiyorum Chanyeol. Sehun seni tahmin ettiğinden daha çok seviyordu."

Ne diyeceğimi ben de bilemiyordum. Yokluğunun vermiş olduğu huzursuzluk ve tüm söylenenler birleşince sinirlerim hepten bozulmuştu. Konuşursam ağlayacakmışım gibi hissediyordum. Neyse ki biri bunu fark edip devam etti.

"Biz o akşam senden sonra oradaydık. Sehun'u görmeni isterdim Chanyeol. Hediyeleri açarken bizimle oyun oynadı. Hangisinin senin hediyen olduğunu tahmin etmeye çalıştı. Sonra sana mesaj atıp sordu. Tahmini doğru çıktığında nasıl sevindiğini görmeni isterdim. Seni küçük bir çocuğun kalbiyle sevdi. Fazla saf ve temiz.."

"Bunu ne zamandır biliyorsun Yifan?"

"Tanıştığımızdan beri.. Üç yıldır.."

"Üç yıl?"

"Evet.. Ama öncesi de var. Yani o seni üniversitede sevmedi. Lisedeyken de seviyordu."

"Ne?"

Yifan susunca sözü tekrar Tao devraldı.

"Sence de bu sevgi karşılık görmese bile en azından saygıyı hak etmiyor mu Chanyeol? Yifan'ın dediği gibi o seni uzun zamandır seviyor. Sana koşuda karşılaştığımızda da söyledim. Sizi birleştirmek gibi bir amacım yok. Ama biraz düşünmeli ve onu da anlamaya çalışmalısın. Yıllardır karşılık beklemeden sessizce sevmek onu incitmiş olmalı.."

"Haklı olabilirsin Tao. Ama ben ona asla umutlanacağı şekilde davranmadım."

"Bunu hepimiz biliyoruz. Senin de bilmen gereken bir şey var. Birinin birini sevmek için umuda ihtiyacı yoktur."

En sonunda Yixing konuşmaya başladı. Son vuruşu sanırım o yapacaktı.

"Ben kızlardan hoşlanıyordum Chanyeol."

Söylediği şeyle, kaçırdığım gözlerim onun üzerinde sabitlendi. Soran gözlerle baktığımda bir şey söylememe gerek kalmadan devam etti.

"Üstelik erkeklerden hoşlanan erkekler midemi bulandırıyordu. Bu söylediklerim yalan değil. Yifan beni öptüğünde kusmak istedim. "

"Bu kadar detay verme bebeğim. Kırıcı oluyor."

"Sen sus Yifan."

"Peki.."

"Bak Chanyeol, ben bu hissi biliyorum. Seni gerçekten anlıyorum. Sessiz kalıp anlamanı beklemek istemiyorum artık. Sehun'un sana çok ihtiyacı var. Onunla sadece Jongin görüşmüyor. Ben sık sık arıyorum. Her konuşmamız ağlama krizleriyle son buluyor. Sehun iç iyi değil."

"Gerçekten mi?"

"Diğer tüm erkeklerden iğreniyor olabilirsin. Bu benim için de böyle. Herhangi biriyle böyle bir şeyi düşünemem bile. Bu gerçekten mide bulandırıcı. Ama Yifan için aynı hissetmiyorum. Bir erkeğe aşık olman için illa ki erkeklerden hoşlanıyor olman gerekmez. Seni değiştiren o olabilir. Sadece onun için değişmiş olabilirsin. Ne demek istediğimi anladın değil mi?"

"Ben.. Gitmem gerek.."

Karşılarında ağlamak istemiyordum. Alt üst olmuştum ve oradan hemen uzaklaşmam gerekiyordu.

Yanlarından ayrıldığımda ayaklarım beni tanıdık bir yere götürdü. Lisedeyken ne zaman kötü bir şey yaşasam bu parka gelir en sondaki ağacın tepesine çıkardım. Oraya saklandığımda kimsenin bulamayacağını düşünüp rahat rahat ağlardım. Sessiz bir günün ardından da eve dönerdim.

Kalbimdeki huzursuzlukla parkın içinde yürümeye başladım. Bir tarafta top oynayan insanlar vardı. Diğer tarafta bir anne paytak adımlar atan çocuğuyla ilgileniyordu. Dar taş yoldan bisikletli gençler geçiyordu. Hava berbat olmasına rağmen sanki ilkbahardaymış gibi davranan insanlara tuhaf bakışlarımı gönderip ilerlemeye devam ettim.

Parkın sonundaki ağacın oraya geldiğimde gülümsedim. Buraya son geldiğimde üniversitenin ilk günüydü. O zamandan beri gelmiyordum ve ağaç biraz daha büyümüş görünüyordu.

Tırmanmak için tutunduğumda dallarında bir kıpırtı oldu.

"Chanyeol?"

Korkarak yukarı baktım. Korktuğum şey gelen ses değildi. Sehun'un sesi olması ve hislerimi kontrol edememekti.

"Sehun?"

"Benim için mi geldin?"

Kızarmış gözleri ve ıslak yanaklarının aksine parlayan gözleriyle gülümsemesi vardı. İçimdeki rahatlamanın sebebi dostumu tekrar görmüş olmak mıydı? Peki ya gözlerim? Neden benim kontrolüm dışında ağlıyorlardı?

What's Up? 2 ✓Where stories live. Discover now