AHALİ - BEŞİNCİ BÖLÜM
# Avril Lavigne - Here's to Never Growing Up
HAKAN,
Altımızda evin en alt katındaki oyun odasındaydık. Atahan tekli koltukta, Atakan ve İlker yerdeki puf koltuklarda, Lodos, Aleyna ve ben de odanın bir duvarından neredeyse diğerine kadar uzanan L koltukta oturuyorduk.
Odanın bir duvarında devasa bir televizyon ve onun önünde çeşitli konsol oyunları vardı, odanın dört bir yanındaki hoparlörler kendimizi sanki oyunun içindeymiş gibi hissetmemizi sağlıyordu. Bilardo masası, dart, pinpon topu masası... Türlü türlü oyun vardı bu odada.
Şu anda Atakan ve İlker maç yapıyordu, biz de -Atahan, Lodos, Aleyna ve ben- onları izliyorduk. Odaya ilk onlar varmıştı, dolayısıyla ilk maç da onlarındı. İlker takım olarak Real Madrid'i, Atakan ise Barcelona'yı seçmişti. Maçın bitmesine az bir zaman kalmıştı, İlker öndeydi ve maça başlamadan önce özel olarak uyarmama karşın küfürler havada uçuşuyordu.
Atakan'ın topu direkten dönünce, ''Ben senin ayak kaslarının tendonlarını sikeyim Messi! Koskoca kalede gitti direğe çaktı topu!'' diye suçu Messi'ye attı. Bilmem kaçıncı kez mahcup bir yüz ifadesiyle Aleyna'ya bakıp bakışlarıma özür diledim, o da sorun değil dercesine gülümsedi. İtiraf etmem gerekirse güzel bir gülümsemesi vardı, üstelik tetikleyici bir etkisi vardı; o her gülümsediğinde ben de kendimi gülümserken buluyordum. Şu anda olduğu gibi...
Duraksadım. Neler düşünüyorum ben böyle? diye geçirdim içimden. Başımı art arda birkaç kez iki yana sallayarak bu düşünceleri aklımdan savuşturdum ve önüme döndürdüm.
İlker sırıtarak, ''He, bütün suç Messi'nin tendonlarında yani? Senin elinin ayarsızlığında değil? Ya da beceriksizliğinde?'' derken gözleri ekranda, elleri konsoldaydı, parmakları tuşların üzerinde hareket ediyordu. İlker oyun oynarken -hangi oyun olursa olsun- rakibini gıcık etmeyi iyi becerirdi. Aslını isterseniz, genel anlamda insanları gıcık etmeyi iyi becerirdi. Hatta çoğu oyunu bu becerisi sayesinde kazanmışlığı bile vardır.
Atakan bakışlarını bir an için İlker'e çevirip ters bir şekilde, ''Gevşek gevşek sırıtma da oyununu oyna,'' dedi ve tekrardan ekrana döndürdü. Onun parmakları da konsolun tuşlarını yokluyordu.
Sırıtışı genişlerken, ''Merak etme, ben oynuyorum kardeşim. Farkındaysan yeniyorum da,'' diye vurguladı İlker. ''Kafana kafana bastıyorum...'' Atakan'ın dudak kenarları İlker'inkilerin aksine aşağı bükülürken suratı asıldı ama yorumda bulunmadı.
Maça devam ederken Atakan topu istediği yere atamayıp rakip takımın oyuncusuna kaptırınca, ''Ben oraya mı attım lan? Senin vuracağın topun istikametine sokayım ben... Aşağı doğru vereceksin aşağı!'' diye bağırdı.
Bilmiş bir tavırla, ''Basarsan verir kardeşim,'' dedi İlker. ''Oynamayı bilmiyorsun oynamayı...''
İlker kaptığı topla ardı ardına çalımlar atarak kaleye ilerlerken, ''Sıçtık! Ronaldo yine taktı götüne motoru gidiyor... Durdurun lan şunu!'' dedi Atakan tuşlara abanarak. Oyuncularıyla konuşuyordu.
Atakan'ın onu durdurmak için bütün çabalarına karşın İlker topu kalenin ağlarıyla buluşturarak, ''Ve Ronaldo tabutu çiviler!'' diye duyurdu. ''Kaç kaç oldu yahu? Ben 6'dan sonra saymayı bıraktım da...'' Sırıttı, böbürleniyordu.
Hiç beklemeden, ''8-4,'' diye yanıtladı Lodos. Maçın başından beri her zamanki gibi elindeki tablette online oyunlardan birini oynamasına ve ekrana nadiren bakmasına rağmen skoru nasıl aklında tutabilmişti bilmiyordum. Zeki olmak böyle bir şeydi herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHALİ
Teen FictionAleyna'nın yaz tatili için doğduğundan beri, bir kez bile görmediği amcasının yanına gönderilmesi ve onun üvey çocuklarıyla tanışmasıyla başlayan kardeşlik, arkadaşlık ve biraz da romantizmle dolu bir hikâye...