KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

107K 6.9K 7K
                                    


AHALİ - KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


# ONCE IN A LIFETIME (Landon Austin) - Original Song


ALEYNA,


Skor 4-4'tü.

Maçın son dakikalarında Hakan ve Atahan gol yememeye, geri kalanımızsa gol atmaya çalışıyordu.

Bu maç sayesinde Atakan'ın sadece çok iyi bir futbol izleyicisi olmadığını, aynı zamanda çok iyi bir oyuncu olduğunu gördüm. Hani profesyonel bir takıma koysanız takır takır oynardı, o derece yetenekliydi. Bunu ona söylediğimde futbolu bir hobi olarak gördüğünü ve hobiyi iş dönüştürmek istemediğini söyledi.

İlker, Atakan kadar olmasa da yetenekliydi. Ayrıca her gün düzenli olarak spor yaptığı için, haftalık sporu arkadaşlarıyla 2-3 kez halı sahada maç yapmak olan Atahan'a göre kondisyonu daha yüksekti. Bu da ikisini biraz daha denk hale getiriyordu.

Lodos ve ben sanal futbol oyunlarda başarılı olsak da gerçek futbol oyununda, hele de böyle oyuncuların yanında, pek başarılı değildik. Ben 0'a 0 elde var 0 durumundayken Lodos ise sadece 1 gol atmıştı.

Kalecilerimizden bahsedecek olursak... Hakan'ın Atahan'a göre bariz bir üstünlüğü vardı, okul zamanı okulun basket takımıyla, yazın da kendi kendine hemen her gün antreman yaptığı için kondisyonu, refleksleri ve konsantrasyonu daha üst seviyedeydi. Atakan'ın bu zamana kadar sadece 4 gol atabilmesinin başlıca nedeni Hakan'dı zaten.

Şimdiye kadar karşı takımın gollerinin 3'ünü İlker, 1'ini de Lodos, bizim 4 golümüzü de Atakan atmıştı.

Atakan topu evirip çevirip İlker'le Lodos'u üzerine çekerek topu, iğne deliğinden geçirerek bana pas attığında kaleye yakın bir mesafedeydim, önüm bomboştu. ''Bas Aleyna bas!'' diye bağırdı.

Top ayağıma değer değmez Atakan'ın dediğini yapıp koşmaya başladım. Hakan'la karşı karşıyaydık, o her an şut çekebilirim diye ellerini iki yana doğru açmış şekilde hazırda beni bekliyor, bense topla birlikte tam gaz ona doğru ilerliyordum.

Başımı toptan kaldırıp ona baktım ve bir an için göz göze geldiğimizde, bu an, kafamda farklı bir şekilde canlandı.

Farklı ama bir o kadar da aynı.

Hakan aynı şekilde kollarını iki yana uzatmış duruyordu. Ama topu tutmak için değil, beni tutmak için... Ben top sürmüyordum ama aynı şekilde ona doğru koşuyordum. Ama gol atmak için değil, kendimi kollarına atmak için... Kalplerimiz sadece heyecanla değil, sevgiyle de çarpıyordu. Yüzlerimizde konsantre olmuş ifadeler değil, mutluluk ifadeleri vardı. Dudaklarımız ciddiyetle düz bir çizgi halinde değil, gülümsemelerle kıvrılmıştı.

İki aşık gibi...

Birden bir ayak arkamdan, önüme doğru kıvrılarak sürdüğüm topa hamle yaptığında hemen kafamdaki andan sıyrılıp bu ana döndüm. Ben de topu o ayaktan kaçırmak istedim ama geç kaldım, ben harekete geçene kadar top çoktan ayaklarımdan kayıp gitmişti bile.

Ayağım önüme çıkan ayağa takılınca dengem de top gibi kayıp gitti ve yere, dizlerimin üzerine, kapaklandım.

Başım öne eğik, ellerim de yere yaslı bir pozisyonda dururken görüş açıma bir çift spor ayakkabı girdi. Bakışlarımı o ayakkabılardan başlayarak karşımda duran kişinin vücudunda yukarıya, yüzüne varıncaya kadar tırmandırdım.

AHALİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin