OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM

106K 7.5K 26.3K
                                    



AHALİ - OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM


HAKAN,


# Molly Kate Kestner - Prom Queen


Aleyna'ya ellerimle yemek yedirip, bol bol su içirdikten sonra onun uykusu gelince onu odasında yalnız bırakıp çocuklarla oturma odasına geçtik.

Bu oda bizim evdeki buluşma noktamızdı diyebilirim.

Burada bir araya gelir, kimi zaman sohbetin kimi zamansa sessizliğin dibine vurur, yeri gelince kavga eder, yeri gelince de barışırdık. Ve daha birçok şey...

''Bu meselenin unutulması ne kadar sürer sizce?'' diye sordu Atakan.

''Normal insanların unutması birkaç günü bulur,'' diye cevapladı Lodos. Aleyna'nın videosunu sosyal medyadan temizlemeyi bitirmiş, PSP'sinde oyun oynuyordu. ''Bizim buranın insanlarıysa yıllar geçse de asla unutmaz,'' dedi kelimenin üstüne basarak.

''Aleyna'yı sonsuza dek ''Uyuşturucu Krizine Giren Kız'' olarak mı hatırlayacaklar yani?'' Bu Youtube'da en çok izlenen videonun adıydı. Başka bir örnek de Instagramdaki videolardan birinin açıklama kısmındaki 'Uyuşturucu Kullanmamak İçin 1 Neden' yazısıydı.

Lodos iç çekti. ''Maalesef...''

''Unutacaklar, Aleyna'nın yanında olarak, desteğimizi göstererek biz unutturacağız.''

''Bu söylediğine kendin inandın mı?'' dedi alaycı bir ses. Başımı sesin geldiği tarafa döndürdüğümde İlker kapının eşiğinde durmuş bana bakıyor ve sırıtıyordu. ''Anlıyorum Romeo, Juliet'ini kurtarmak istiyorsun. Ama hayalperestliğin alemi yok, kimseye bir bok unutturamazsın.''

Kardeşimin kıvrık dudaklarının aksine benimkiler düz bir hal alırken yüz ifadem sertleşti. Dün gece Şebnem'e yaptıklarından sonra beri İlker'le aramız hiç iyi değil hatta düpedüz kötüydü ve bana yaptıkları mantıklı bir açıklama sunup, Şebnem'den özür dilemedikçe böyle devam edecekti. Tek kelime etmedim, hastaneden olanlardan sonra onunla mecbur kalmadıkça konuşmamıştım ve konuşmaya da niyetim yoktu.

Odadan içeriye girip karşımdaki koltuğa oturdu. ''Beni sessizliğinle cezalandırdığına göre hala küsüz,'' diye takıldı.

Lodos İlker'e bakarak, ''Ellerine ne oldu senin?'' diye sordu.

Bunu duyunca eline baktım ve yara bere içinde olduklarını görünce kaşlarım ilk önce şaşkınlıkla havalanıp sonra çatıldı. Ne yapmıştı bu çocuk, bir yere mi vurmuştu? Veya başka bir ihtimal birine? Düşününce; ikinci seçenek olması muhtemeldi, daha önce de olmuştu çünkü.

İlker umursamaz bir ses tonuyla, ''Birini dövdüm,'' dedi omuz silkerek.

Atakan bir sırıtışla, ''E, kimin kardeşi be!'' diyerek aynı anda hem onu takdir etti, hem de kendini övdü.

Kafamı onaylamaz bir edayla salladım.''Başımızda yeterince dert yokmuş gibi başka bir tane daha açmış olmasan bari.''

''Rahat ol, Bay Doğru. Açmadım.'' Sonrasında, ''Abi kardeş bir basket maçına ne dersin?'' diye sordu pat diye.

Ona kafan mı güzel dercesine bir bakış atmakla yetindim. Biz neyin derdindeydik, o neyin derdinde... Böyle bir zamanda nasıl basket oynamayı düşünebiliyordu? Ya da benim bunu kabul edeceğimi?

AHALİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin