DÜĞÜM

58 13 2
                                    

      Bazen öyle tükenmiş hissedersiniz ki sanki dünyanın bütün gamını, kederini üzerinizde taşıyormuşsunuzdur. Derdiniz belki çok büyük değildir ama kalbiniz çok hassastır. Kırıldıkça kırılır. Un ufak olur. Sizse sadece gözyaşı dökebilirsiniz. Diliniz dua eder, kalbiniz umut eder bu kadar. Belki şanslısınızdır çevrenizde sizi anlayan sözleri şifa olan biri vardır. Bazen de benim gibi yanınızda kim varsa yanlış olduğunu bile bile içinizde ne var ne yok dökersiniz.

Bir şey beklediğim için değil sadece iyi gelmesini umduğum için Defne'ye içimi dökecektim. Defne'nin bir kez daha sormasını bekliyordum. Çok geçmeden Defne bana yönelip.

" Bu kadar süre sana yeter. Ne oldu sana böyle minik kuş."

" O kadar çok şey oldu ki."

"Zamanımız çok başla bir yerden ben yanındayım."

" Defne ne diyeceğimi bilmiyorum. Ne düşüneceğini de bilmiyorum. Nasıl diyeceğimi hiç bilmiyorum o kadar zor ki benim için."

Defne kaşlarını çatıp "Çatladım burada" dedi.

"Beni bölmeden dinlemeni istiyorum çünkü bir daha bunu yapamayabilirim. Ben bir ara çok mutsuzdum her şeyden bir haber. Gitmek için gün sayıyordum. Gittiğimde kâbustan uyanacaktım kendimce. Sonra bir ara yemekhanede birisi dikkatimi çekti beni izliyordu. Garip hissettim, hep karşılaşmaya başladık. Bana yazılmış gizemli notlar çıkmaya başladı karşıma ben de o çocukla ilişkilendirdim notları. İsmini dahi bilmiyordum ama farklıydı benim için hayatımda eksikliğini hissedeceğim kadar farklı. Bir gün baktım bizim servise gelmiş o çocuk. Tamam dedim artık yanı başımda benim için buradadır herhalde ama yakınıma geldikçe uzağıma düştü. Bazen beni sevdiğini düşündürürken bazen seninle alakam yok mesajı verdi. Geziye gelmemi o istedi. O günden beri bir şey olur umudu taşıdım. Geldiğimde yakın arkadaşı benimle ondan daha çok ilgilendi. Onun beni sevmeyeceği ihtimalinden bile korkuyorum. Ondan kaçmak istiyorum ama onun yanında mutlu oluyorum. Canım yanıyor."

Defne şaşkın görünüyordu. Birden "sen Can'ı mı seviyorsun?" diye sordu.

Bu soruyu beklemiyordum. Hiç hazır olmadığım bir şekilde geldi. Ne diyeceğimi bilemedim. Üstelik vereceğim cevabı düşünmeye bile vaktim yoktu. Bir anlık deli cesaretiyle evet dedim. Başımı eğdim. Defne bir şey demeden kalktı cama yöneldi. Derin bir nefes aldı bir şey demedi ama tavırları bana çok kötü bir şey olduğunu fısıldıyordu. Onu sevmemeliydin acı çekersin demek gibiydi tavırları. Bunun artık ne önemi vardı olan olmuştu. Nasibime hüzün düşmüştü belli ki. Şimdi her yol uzaktı. Bu bir eşya değildi ki attığında bitsin. Bir duyguyu silmek ne güç.

" Ne yapacağız şimdi?"

Defne'nin bu sorusu içimi burktu. Bu soru çok şey diyordu. Görememek için kör olmak gerekirdi. Çaresizlik barındırıyordu. Çaresizlik ise ne kötüydü böyle. Defne'ye bilmem anlamında ellerimi iki yana açtım. Telefonum yine çaldı. Yine Can arıyordu. Bu sefer açtım ama konuşabilmek oldukça güç olacaktı. Bir yandan da Defne'den çekiniyordum. Telefonu açtığımda Can:

" Uyandırmadım umarım iyi olup olmadığını merak ettim. Ayrılırken biraz kötü görünüyordun" dedi ama içimden Can'a yalvarmak geldi yapma beni sorma, arama bana bu eziyeti yapma, umudumu yeşertme demek geldi ama ne mümkün tabii.

" İlginden dolayı teşekkür ederim iyiyim. İyi geceler, görüşürüz" dedikten sonra telefonu kapattım. Telefonu kapattıktan sonra Defne, Can mı diye sordu. Evet dediğimde de yüzüne mahzun bir ifade yerleştirip "ah kuzum kıyamam ki sana" dedi. Anlaşılan acınası haldeydim. Oysaki duygular kutsaldır. Can'ın beni sevip sevmemesi belirleyemezdi benim duygumun değerini. O beni severse iyi ki sevmişsin çok güzel denebilirken o beni sevmediğinde keşke sevmesen denilemezdi, denilmemeliydi. Elbette herkes mutlu olmayı isterdi ama mutsuzluk da baş tacı edilmeliydi sevilen hürmetine.

SONA GİZLENEN BAŞLANGIÇNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ