GÖKYÜZÜ BEMBEYAZ

34 7 2
                                    


  "Ben de seni özlemişim Gökçe bugün karşılaşmamız ne iyi oldu. Değer verdiğim bir arkadaşımsın seni kaybetmek istemem."

Can'ın mesajı oldukça samimi gelmişti. Ona, onu özlediğimi söylediğimde karşılık vermemişti ya da verememişti bilmiyorum ama belli ki zihninde yer edinmiş, düşünmüş ve özlediğine dair karşılık verme gereği hissetmişti. Bana değer verdiğini söylüyordu ama ardından yanlış anlama dercesine arkadaşlığımızı vurguluyordu. Belki benim ona olan duygularımın farkındaydı bu yüzden umutlanmamdan sakınıyordu. Mesaj atıp beni özlemiş olmasına sevinse miydim yoksa arkadaşlıktan ötesini düşünmüyor oluşuna üzülse miydim karar veremedim. İnsan ne isterdi? Sevdiği kişinin yakınken uzak oluşunu mu, yoksa uzakken bile yakın oluşunu mu? Yakınlık, uzaklık bunlar öyle izafi şeylerdi ki. Kime göre, neye göre dedikleri. Can mutluluk bulutlarımı dağıtmıştı ama yerine hüzün bulutları yerleşmemişti bu önemli ve güzeldi. Cevap vermeyi erteleyip yemeğe inmeye karar verdim. Mesaj yazmak için uzandığım telefon sonrası mesaj yazmaktan vazgeçip yemek yemeye yüz seksen derece evrilmiştim.

Yemek geç saatlere kalınca yemekler soğuyup, yemekhane tenhalaşıyordu. Yemek yerken yalnız kalmamak için annemi aradım. Konuşarak sıraya girdim, yemeğimi alıp nereye otursam diye bakınırken bir el kalktı karşıdan. Bugünü Dünya karşılaşma günü ilan ediyorum. Anlaşılan Can da yemek yemeyi ertelemişti. Mesaja cevap vermeyip telefonla konuşurken yakalandığımı anımsadığımda içten içe "geçmiş olsun Gökçe" diyordum. Annem telefonda konuşmayı çok severdi bir kez yakalanınca kolay kolay kapatamazdınız o telefonu. Tam kapatacağını zannettiğiniz bir anda farklı bir konuya geçiş yapardı. Her telefon görüşmesinde en az dört beş defa vedalaşma faslı olurdu. Bu sefer zoraki bir şekilde kapattım, kapatabildim.

"Bu ne yoğunluk Gökçe hanım birileri de cevap bekleye dursun"

Senin serzenişini, mesaj bekleyişini severim diye boynuna sarılmak geldi içimden ama tabii ki böyle bir şey yapamazdım. Böyle sevgi çıkışlarını çok sık yaşamazdım o yüzden anlam veremedim.

"Tam cevap verecekken annem aradı kusuruma bakma"

Köşeye sıkışınca yalana başvurmak da neydi ama cevap vermeyi erteledim nasıl denirdi ki?

" Yemeğe inmeden Mert aradı. Halimi hatırımı sordu, seninle karşılaştığımızı falan anlattım sonrasında sana kırgın olduğunu söyledi. Sorunca da önemli bir şey değil diyip kapattı. Bir de sana sorarak şansımı deneyim. Yapabileceğim bir şey var mı?"

Belli ki Mert tahmin ettiğimden daha çok kırılmıştı. Doğum gününü düşünüp hiç üstünde durmazken o diğer yandan bir şeyler yapmamı beklemiş anlaşılan. Can söyledikten sonra da bir şey yapmak samimi olmazdı zaten doğum gününe saatler kalmışken.

"Mert'in de dediği gibi önemli bir şey yok yarın alırım gönlünü ben" dedikten sonra zihnimde canlandı ve bu gülümsememe neden oldu. Can'ın konuşmasına fırsat vermeden ekleme yaptım "bu arada yarın nasıl olacak plan nedir?"

Can daha önceden hazırlanmış bir plan olduğunu belli edercesine düşünmeden konuşmaya başladı.

"Ebru teyzeyle iletişim halindeyiz. O, Mert'e ailecek bağ evlerinde kutlayacaklarını söyleyecek. Geldiklerinde biz gizlendiğimiz yerden çıkarız sonrasında da sen pastayla içeri gelirsin. Senin gelmeni beklemiyordur görünce mutlu olur. Çok kalabalık olmayız zaten Defne gelir bir de yakın üç arkadaşımız daha gelir onları da tanısan seversin."

Hiçbir soruya mahal bırakmayacak güzel bir açıklamanın ardından biraz stres olmuştum. Tanımadığım bir sürü insanın içinde kendimi pek rahat hissedemeyecektim. Geri dönüş sağlayabileceğim bir karar da değildi üstelik orada olmam gerekiyordu. Zaten Can'a yakın olmak beni memnun edecek az şeyden biriydi bunun tadını çıkarırdım bahaneyle.

"Birlikte gideriz öyle değil mi? Kaçta gidelim?"

Ayrı ayrı gidecek olsak bile bu sorudan sonra birlikte gideriz herhalde diye geçirdim aklımdan.

"Tabii ben de öyle düşündüm bilmediğin bir ortama tek göndermem merak etme. Mert'in ailesi, tanımadığın arkadaşlarımız hepsi iyi insanlardır. Rahat etmen için elinden geleni yapacaklardır. Hem ben varım yanında yalnız kalmazsın."

Can'ı ilk defa bu kadar düşünceli görmüştüm ona şu anda hissettiğim duyguların dışında yoğun bir hayranlık besliyordum. Yanındayım diyordu yalnız kalmazsın diyordu. Bundan daha iç rahatlatıcı bir teselli benim için ne olabilirdi ki. Adeta suskunluğumun ardındaki telaşımı, gerginliğimi anlayıp onları oradan söküp almıştı.

" Aklımdaki tüm şüpheleri dile getirdin, rahatladım gerçekten. Artık bir problem yok." Dedikten sonra ayağa kalkıp yemeği sonlandırdım. Görüşmek üzere ayrıldığımızda içimi kaplayan kocaman bir huzur vardı.

Yurtta asansör yoktu. Odamız üçüncü kattaydı. Çok geniş olmayan merdivenlerden sallana sallana çıkıyordum. İnsan aklı beş karış havada olunca ne kadar güzel oluyormuş.

Odaya geldiğimde Arzu'ya olan biteni anlatmak, fikrini almak için sabırsızlanıyordum. Ağzım kulaklarımda "Arzu neler oldu duysan kulaklarına inanamazsın" dediğimde.

-Mert güzel bir sürpriz mi yaptı?

Arzu'dan aldığım bu karşılık beni şaşırtmıştı. Sanki şaşılası güzel şeyler sadece Mert ile alakalı olabilirmiş gibi bir karşılıktı. Hoş ben de inanmazdım birisi Can ile güzel bir gün geçireceksiniz dese ama inanmadığımız, tahayyül dahi edemediğimiz şeyleri yaşayabiliyoruz kimi zaman.

+ Hayırrr! Büyük düşün.

-Aklıma bir şey gelmiyor Gökçe. Daha fazla meraklandırmayıp anlatsan ne iyi olur.

+Bugün Can'la bir kafeye gittik. Akşam yemeğini birlikte yedik.

Arzu duyunca gözleri kocaman açıldı. İhtimal dahi vermediği bir şeyi dinlemeyi bekliyordu şu anda.

Okuldan kaçmamdan, ayaklarımın beni sürüklediği o caddeden, karşılaşmamızdan, çektiğim notlardan, aldığımız hediyeden, mesajdan, yemekten her şeyden uzunca bahsettim.

-Resmen kader sizi bir araya getirmek için çalışmış bugün. Gözlerinin içi parlıyor. Seni böyle görmek o kadar güzel ki. Aynı zamanda da korkutucu çünkü nedenini bilmediğim bir şekilde Can'ın seni üzeceği hissiyatı var. Ne olur bunları söylüyorum diye kızma nasıl davranıp, ne diyeceğimi bilmiyorum. Sevincini gölgelemek de istemem belki de şaşkınlıktan böyle oldum. Bakalım ilerleyen zamanlarda nasıl davranacak ne yapacak. Senin mutlu olmanı çok istiyorum.

Arzu haklı olarak korumacı yaklaşıyordu söz konusu o olsa ben de aynı şekilde yaklaşırdım belki ama anlattığımda karşımda çok neşelenecek diye hayal edip sabırsızlanmıştım şimdi ise sevinçten daha çok üzüleceğim düşüncesine sahip olduğunu gözlemliyorum.

Kafam dağılsın diye kitap okumaya karar verdim. En iyisi yeni bir dünyaya sürüklenmekti çünkü sorgulamak bazen dayanılmaz olabiliyordu. Kitabı elime aldığımda içinde katlı bir kâğıt gözüme çarptı. Bana ait olmayan bu kağıdı merakla açtığımda içerisine not düşülmüştü.

"Birini seviyorsan, yarın ona şöyle de,

Gökyüzü bembeyaz

Eğer o bensem şöyle cevap veririm;

Ama bulutlar kapkara.

Böylece birbirimizi sevdiğimizi anlarız."

Kafam dağılsın diye açtığım kitap yeni dünyalara sürüklemeyip içinde bulunduğum duruma çakılıp kalmama neden olmuştu. Uzun zamandır notlar gelmiyordu ama bu da ne demekti ki? Yarın buluşacağım iki erkek Mert ve Can. Bu notun ikisinden biriyle ilişkisi mi vardı? Mert gideceğimi bilmiyordu bile geriye tek seçenek Can kalıyordu. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Can da beni mi seviyordu? Bu not, bu anlama mı geliyordu yoksa yanlış bir çıkarımda mı bulunuyordum? Daha da ilginç olanı benim duygularımın olabileceği düşünülüyordu. Çantama bu notu defalarca bırakabilecek kadar yakın biriydi.

Kafamda kocaman bir soru işareti oluştu. YARIN NE YAPMALIYIM?

SONA GİZLENEN BAŞLANGIÇNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ