DÖRDÜNCÜ BÖLÜM /İKİNCİ KISIM

120 67 47
                                    

Bağırışlarımıza Saliha ve Senem de uyanmıştı. Senem'in korkuyla bir köşeye geçip bizi seyrettiğini görünce sustum. Bu sözlerimin ardından dayak yiyeceğimi biliyordum. Bu yüzden koşup hemen ayakkabılarımı aldım. O sırada anneannem elinde oklavayla bana doğru koşuyordu. Ayakkabılarım elimde, yalın ayak çıktım sokağa. Bir anda arkamdan Saliha'nın sesini duyup duraksadım. Arkamı döndüğümde Saliha elindeki küçük paketle bana doğru koşuyordu. Onu öyle görünce aklım çıkacak sandım. Mutluluktan mest olmuştum. Sevimsiz bir gülümseme çehremi sarmıştı. Yanıma yaklaştığında kocaman bir kucak açtım. Ona öyle sıkı sarılmışım ki kemiklerinin çıtladığını hissettim. Bana neşe içinde;

"Ablacığım. Biliyorum benimkisi kuru kuruya bir kutlama. Yine de mutlu olacağını düşündüm. İyi ki annem seni doğurmuş. İyi ki bizim ablamızsın. Seni çok seviyorum her şeye rağmen." Dedi. Son cümlesini söylerken yüzünde belirgin bir muziplik vardı. Onun bu jesti beni sevinçten dört köşe yapmıştı bile.
"Deli! Sevinmez olur muyum? Mutluluktan uçtum bile! Doğum günümü kutlayan kaç kişi var ki bu hayatta! Ama bir an için geçen yılda olduğu gibi unutuldu sandım."
"Geçen yılki durum biraz farklıydı. Biliyorsun, doğum gününden önceki gece beni üzmüştün. Kırılmıştım sana. Neyse bak sana bir de küçük bir armağanım var. Aç bakalım beğenecek misin?"

Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Bir de hediye vardı. Hemen elimdeki ayakkabıları yere bırakıp paketi aldım. Onu açarken heyecanlıydım. Bu siyah deriden yapılmış mercanlarla süslü bir bileklikti. Bileğime takmak için heyecanlı bir iki başarısız girişimimden sonra kız kardeşim yardım etmek için bilekliği elimden aldı. Bu arada konuşuyordu:
" Bu hediye konusunda anneannemin de yardımları oldu. Senin mutlu olman için çok çabalıyor abla.

Saliha'dan duyduklarım hoşuma gitmemişti. Anneanneme minnettar olmak istemiyordum. Ama her defasında o beni mahcup edecek şeyler yapıyordu. Sanırım bu yaptığı sürpriz için ona teşekkür borçluydum. Her ne kadar ondan gelen iyiliklere açık olmasam da bana karşı anlayışlı ve mükemmel bir anneanne olmaya çabalıyor olması beni oldukça yumuşatıyordu. Bilekliği takmak için verdiğim çabalarım yerle yeksan olunca suratım düştü. Saliha durumumu fark edip koluma taktığı bilekliği unutturmak ister gibi sözü değiştirdi.
"Nermin ablanın yanına mı gidiyorsun?"
"Evet!"
"Ona çok değer verdiğin belli. O çok şanslı bir kız.
"Neden?"
"Bizden çok onunla vakit geçiriyorsun. Seni özlüyoruz. En azından bu gününü bize ayırsan beraber parka gidip eğlensek olmaz mı?"
"Olmaz Saliha. Nermin'e bugün yanına gideceğime dair söz verdim. Ama başka zaman, söz!"
"İyi, peki. Dikkat et!"

Onu gücendirmiştim. Gönül almak için yanağına öpücük kondurdum. Beni anladığını varsayarak onu eve girene kadar izledim. Sonra doğruca Nermin'in mahallesinin yolunu tuttum. Nermin'in beni yeni tanımasına rağmen sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi ondan manevi beklentilerim çok yüksekti. Bugün benim doğum günümdü ve o bunu bilmiyordu. Oysa bilmesini o kadar istemiştim ki! Geçmişime dönüp baktığım zaman, yaşanılan birkaç güzel anının, acı dolu yılların arasında unutulmaya yüz tutmuş olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum.

Uzun ve geniş o yolda zigzag çizerek yürüyordum. Her yürüdüğüm yolu eğlenceli hale getirmek benim en sevdiğim zıpırlığımdı. Kâh koşuyor, kâh şiirler söylüyor, kâh ağlıyor, kâh yolda çarptıklarıma sayıştırıyordum. Nihayet Nermin'in evine gelmiştim. Onu bahçede buldum. Beni görünce telaşlandı. Ben ondaki bu garip tavrı görünce sordum:

"Neyin var senin? Yüzün düştü sanki."
O benim bu soruma karşılık, hiç bir şey söylemedi. Yalnızca benim ısrarla gözlerimi kapamamı istiyordu. Gözlerimi kapadığımda onun talimatlarıyla bahçenin evin arkasına düşen kısmına doğru yalpalayarak yürüdüm. Nihayet durmamı istemişti. Ama henüz gözlerimi açmamı istemiyordu. Merakımdan kuduracaktım. Aslında itiraf etmeliyim ki, bu sürprizi az çok tahmin ediyordum. Fakat durumun heyecanını korumak için tahmin yürütmedim. Gözlerimi açtığımda karşımda duran mumlarla donatılmış çikolata soslu şirin bir pastaydı. Bu sahiden gerçek bir an mıydı? Kendimi rüyada gibi hissediyordum. Sanki tüm hayatım o andan ibaretti. Bu güzel sahne nihayet sabrımın mükâfatını almaya başladığımı düşündürmüştü. Daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım. En son ağladığım zaman ne kadar talihsiz olduğumu düşünüyordum. Şimdiyse sevinçten dökülüyordu gözyaşlarım. Baktığım ve gözlerime bir türlü inanamadığım şey, hayalini yıllardır rüyamda bile göremediğim o anı yaşadığımdı. Biliyordu! Sevgili dostum bana fark ettirmeden doğum tarihimi öğrenmiş ve bana bu özel anı yaşatmıştı. Ona nasıl teşekkür edeceğimi hakikaten bilmiyordum. İçimden ona sarılıp hüngür hüngür ağlamak geliyordu. Onu rahatsız edip kaba saba hareketlerimle bir yerini incitmek istemiyordum. Sonunda boynuna sarılıp hıçkırarak ağladım. Hani konuşarak ifade edilmeyen, anlatılmayan anlar vardır ya. Nutkun tutulmuş, dizlerinin bağı çözülmüştür ve her anı yalnızca hafızana kaydedip, ölümsüzleştirmek istersin ya, işte öyle bir anı yaşamıştım. Sadece gözlerin konuştuğu o an da var olduğunu öğrenmiştim. Uzun süre sadece susmuştuk. Beni anladığını biliyordum. Bunu bana hissettirmişti. Onun bu ince tavırları beni öyle mutlu ediyordu ki. Ona ne diyeceğimi hakikaten bilemiyordum. Ve sonunda:
"Canımın içi sen hayatta en çok istediğim ve özlemini duyduğum ikinci şeyi gerçekleştirdin. Sana minnettarım. Gerçekten ne diyeceğimi, nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Ama senin benim bu hayalimi gerçekleştirmen beni o kadar mutlu etti ki, bunu bilmeni isterim. On dördüncü yaş günümde bana bu anı özel kılman beni çok duygulandırdı. Seni her şeyden çok sevdiğimi bilmeni isterim. Hayatta değer verdiğim her şeyi teker teker kaybettikten sonra, hayattan neredeyse hiç bir beklentim kalmamıştı. Tam bu düşüncelerin içime nüfuz ettiği anda çıktın karşıma. Seni özlemişim meğer. Anlıyor musun Nermin? Yıllardır seni aramış ruhum. Belki de bu yorgunlukla ruhum katılaşmış. Sensiz geçirdiğim günlerime acıyorum gerçekten. Bu konuda çok ciddiyim canım arkadaşım.

Nermin büyük bir safiyetle beni dinliyordu. Benim bu kadar etkilenebileceğimi düşünememişti besbelli. Onun bu şaşkın hali yerini gözyaşına bırakmıştı. Gözlerinden akan yaşların buğusu gözünün mavisini daha da derinleştiriyordu. Bu onun güzelliğine güzellik katmıştı. Gülümseyen çehresiyle gözlerime bakarak;
"Beğendin mi gerçekten?"dedi. Ben onun bu sözüne gücenir gibi dudak büküp;
"Deli misin? Tabi ki çok beğendim. Kimse bu güne kadar benim için böyle güzel bir hediye vermemişti. Bu günü özelleştirdiğin için sana minnettarım.
Evet, bu şirin pasta ve üzerindeki on dört mum, beni sevindirmişti elbette. Fakat içimi burkup, bana acı çektiren tarafı da çoktu. Çok sevdiğim dostumun yanımda olmasına rağmen etrafını çevreleyen bir ailemin olmasını da çok istemiştim. Bir an için mumları üflerken, istediğim o ortamı hayal etme şansına eriştiğim için mutluydum. Gerçeği asla mümkün olamayacak, gerçekleşmesinin ahrete kaldığı bir hayaldi yalnızca...

MİHRİCAN #Wattys2017 (Akademisyen Yayımlarından ÇIKTI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin