YEDİNCİ BÖLÜM

75 39 67
                                    

♤♤♤ Merhaba sevgili okuyucularım. Sizin için uzun ve heyecan dolu bir bölüm daha yayımladım. Oy, yorum,eleştiri ve önerileriniz benim için değerlidir. Inaniyorum ki beğenerek ve merak ile bir solukta bitireceksiniz. Bu nedenle size tavsiyem, çayınızı yahut kahvenizi şimdiden tedarik edin. Zira kitabı okurken ihtiyacınız olacak ☺ Sevgiyle kalın ❤❤❤ ♤♤♤

***
Sabahın ilk ışıkları pencereden içeriye süzülüyordu. Nermin'e gittiğim o günden beri tavan arasında inzivaya çekilmiş dualar ediyordum. Ya her şey tersine giderse diye içim içimi yiyordu. Nermin'e korkularımdan dolayı gidemiyordum. Yataktan doğrulup pencereyi açtım. Bahçemizdeki asma ağacında koruklar çok iştah açıcı görünüyordu. Eğer üzüntüm olmasaydı şimdi gizlice bahçeye gider o korukları haklardım diye içimden geçirince bile anneannemin muhtemel feryadına kıkırdamıştım. Başımı kaldırıp güneşe baktım. Her yeri hem ısıtıyor hem de ışıl ışıl yapıyordu. O gün, hava sanki güzel günleri muştuluyor gibiydi. Ama yine de üzüntüm bu güzel günü bile gölgeliyordu. Nermin o dört duvar arasında bu güzel günün keyfini çıkaramadıktan sonra neye yarardı. Ne tuhaf; bu kanser denilen maraz, hiç gidip de dünyanın belalısı, eli kanlı, mendebur, sevmeyi bilmeyen ve sevgiden yoksun birisini bulmuyordu. Nerde bir dünyalar tatlısı, hayat dolu bir insan varsa onu bulmuştu. Garipti, garipçeydi. İlginç bir yan etkisi de vardı üstelik! O da, hayata sımsıkı sarılmayı öğrenmek. Hayata tutunabilmek.

    Kapının tekmelenmesiyle kendimi toparlayıp aşağıya indim. Kapıyı anneannemden önce ben açtım. Anneannem yanı başımda duruyordu. Elinde beyaz bir zarf olan, küçük bir oğlan çocuğuydu bana gülümseyen. Elindeki zarfı bana uzattı:

"Bu -bu-bunu ablam gö-gö-gönderdi."

Çocuk kekemeydi. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Ablası kimdi? Arkamda duran anneannemin yüzüne cevap arar gibi baktım. Onda sadece meraklı bir yüz ifadesinden başka bir cevap bulamadım.

"Sen de kimsin küçük? Ablan kimmiş senin bakim?"

Çocuk büyük bir gayretle;

"Ne-ne-Nermin!"diyebildi.

Şaşırmıştım. Neden zarf göndersindi ki? Bu kadar çabuk ve benimle vedalaşmadan Amerika'ya gidemeyeceğine göre. Bir derdi vardı belli ki. Belki de vedalaşmaya çağırıyordu. Ben çocuğun önünde diz çöktüm ve ona;

"Senin adın ne bakalım?"

Çocuk güzel ve sevecendi. Çok güzel gözleri vardı. Tatlı bir gülümsemeyle;

" İsmim Can abla" dedi.

Ben bir kez daha şaşırmıştım. Kardeşinin ismi Can'dı demek! Peki, bana Can demesinin sebebi, onun çok sevdiği kardeşi gibi görüyor olması mıydı? -Sen benim bir parçamsın. Canımdan ötesin- demişti. O halde beni kardeşiyle bir tutuyordu. Kardeş sevgisi hiç dost sevgisiyle bir olur muydu? Bana göre Saliha ve Senem'in yeri ayrı, Nermin'in yeri apayrıydı. Nermin'in, aramızdaki yaş farkından dolayı beni kardeşiyle aynı kefeye koyduğu kanısına varınca içerlendim. Can'a bakıp tebessüm ettim.

"Bu zarfı bana neden gönderdi biliyor musun sen Can?" diyebildim.

Çocuk derin bir nefes alarak;

"Be- be- ben de bilmiyorum abla."

Ben doğrulup çocuğa teşekkür ettim. Çocuk zıplaya zıplaya koşup gitmişti. Ben de zarfı alarak tavan arasına çıktım. Aklımda onlarca soru işareti varken zarfı açtım. Ve büyük bir dikkatle okumaya başladım:

" Sevgili Can,

Amerika'ya gitmeden evvel, sana yazdığım ilk mektubum bu. Seni iki gündür öyle çok bekledim ki, ama sen yoktun! Fakat sana kırgın değilim. Seni anlıyorum. Sen de benim gibi ümidi kırık ve korkuyorsun.

Evi satmadan evvel bize yardım eli uzandı. Bu sebeple hemen hazırlıkları yaptık ve şimdi gidiyoruz. Sana veda edemeden gidiyor olmak inan beni çok üzüyor ama senin beni bu halimle görmeni istemedim. Ve bu veda beni olduğu kadar seni de derinden yaralayacaktı. Özür dilerim. Ama bunu istemeden yapıyorum.

Kardeşim Can ile tanıştın. Ve o mektubu ona sizin sokağınıza bakan caddeden sana gönderdim. Arabada Can'ı bekleyip o geldiğinde de hep birlikte havaalanına gidecektik.

Artık son satırlar, şimdilik. Amerika'daki klinikten sana bol bol yazacağım merak etme. Tabi sen de bana yazacaksın. İlk satırlarını görür gibiyim. Sitem dolu ve üzgün...

İçimde çok güzel bir duygu var sevgili can dostum! Galiba bu defa gülümseyeceğim gerçekten ha ne dersin?

Hoşça kal, yeniden görüşmek üzere...

Nermin"

   Ben oturduğum sandalyeye mıhlanıp kalmıştım. Şok etkisi yapan bu satırlar beni fazlasıyla üzmüş ve kahretmişti. Beni nasıl yok sayabilmişti? Onsuz bir hayatı, bana daha şimdiden yaşatmıştı. Bu satırları yazan ölümün kıyısında bekleyen Nermin miydi? Yalan! Büyük yalan! O bu kadar gaddar olamazdı. Koş Mihrican, koş! O şimdi seninle bu güzel sabahı birlikte geçirmek için evlerinin bahçesinde bekliyor. Çok fena bir aldatmaca. Git ve ona bu yaptığının çok aptalca olduğunu boynuna atılarak anlat. Sevinç gözyaşlarıyla, bu mektubun iyi ki bir şaka olduğunu söyle ona.

   Elimdeki mektubu cebime sıkıştırıp kendimi bahçeye attım. Asma ağacına asılıp avuç avuç kopardığım korukları kazağıma doldurup fırladım. Anneannemin o anda ne yaptığı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Hem koşuyor, hem de ağlıyordum. Sırılsıklam yanaklarımı silerken neden ve niçinleri düşünüyordum. Aşağı mahalleye vardığımda içimin acıdığını hissettim. Karnıma kramplar girmişti. Yüzüm ateş gibi yanıyordu. Dudaklarım kurumuş, tüm vücudum kan ter içinde kalmıştı. Yere çöktüm. Ve bir müddet öylece nefes aldım. Sonra tekrar koşmaya başladım. Nihayet evinin önüne gelmiştim. Ama kapı duvardı. Kapıyı kâh yumrukluyor kâh tekmeliyordum. Ama kimse benim acılarıma cevap vermiyordu. Artık çok geçti. Belli ki Nermin ve ailesi çoktan gitmişlerdi. Kazağımı burup içine doldurduğum korukları yerlere salıverdim. Anlamıyordum. Nermin böyle bir şeyi bana nasıl yapabilmişti? Mektubunda hem sitem vardı, hem de özlem! Hem son vardı, hem de başlangıç! O gün büyük bir ümitle Nermin'in kapısının önünde oturmuştum. Ağladım, ağladım... Akşam olmak üzereydi. Artık eve dönme vakti gelmişti. O sabah hava ne kadar güzeldiyse de akşam bir o kadar bozulmuştu. Yavaş yavaş yürürken sokakta oynayan çocuklara çattım. Bir anda bilye gibi her bir köşeye dağılıp kayboldular. Yine bir başıma kalmıştım. Artık yağmurlar yağıyordu üzerime. Sokak lambaları titriyordu. Akşamın son saatlerinde eve dönmüştüm. Anneannem, benden daha perişan haldeydi. Yine de bana kızmadı. Koşup boynuma sarılıp sarsıla sarsıla ağladı. Bilmiyorum belki de bu halim ona acı vermişti. Ama ben onun, kızının emanetine bakamamanın verdiği ızdırabı yaşadığını düşünüyordum. Yüzümü gözümü temizleyip üzerimi değiştirdi. Senem uyuyordu. Saliha ise harap olmuştu zavallı. Yatağıma girer girmez uyuyakalmışım.

...

   Zarife perişan halde Mihrican'ın başında saatlerce oturup ağladı. Istırabı dinmiyor, verdiği kararın onu ne denli etkileyeceğini hesaplayıp duruyordu. Günü geldiğinde, evet, o gün gelip çattığında her şeyi açıklayacaktı. Şimdi suskun dökülen gözyaşları, dudaklarındaki kelepçeyi körleştiriyorken çaresizce boyun büktü. Üstelik derdine bir de yenisi eklenmişti. Mihrican'ın Nermin ile olan arkadaşlığı. Onu önceleri pek önemsemezken, şimdi torunu için bir tehditti. Derya hanımın komşularından duyduğu kadarıyla Nermin'in acı hikâyesinin tek avuntusuydu Can! Nermin'in ciğer paresi, öz evladıydı. Bunu kendi yavrusuna dahi söylemeye korkan bir karanlığı vardı. Zarife onun hayat hikâyesini öğrendiğinde bu sebeple yeni bir karar almak zorunda kaldı. Nermin'e gidip ona Mihrican ile olan samimiyetini kesmesini, fırsatını yakalamışken onu kendinden soğutmasını istedi. Bu Zarife'nin düşüncesine göre ikisi için en iyisiydi. Mihrican'ın büyük bir tramvayı küçücük yaşında tatması onu bu hale getirmişken, bir de en sevdiği dostunun yaşadıklarını bilmesi torununun sonu olabilirdi. Onun iyiliği için trajik bir geçmişi olan bu kızla alakası kalmamalıydı. Zarife bunun için elinden geleni yapacağına dair Nermin'den söz aldı. Üstünkörü dinlediği bu hikâyeden çıkardığı sonuç buydu. Mihrican'ı yeni bir bunalıma belki de kötü bir sona itemezdi. Zarife ona yeni bir hayat hazırlamışken hem de...

"Bölüm sonuna geldik. Beğeni, öneri ve yorumlarınız benim için değerli. Şimdiden hepinize teşekkürler... Yeni bölüm için oylama, okuma ve yorumların biraz daha fazla olmasını bekleyeceğim. Sevgiler..."

MİHRİCAN #Wattys2017 (Akademisyen Yayımlarından ÇIKTI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin