DOKUZUNCU BÖLÜM

77 17 38
                                    

*** Sevgili Mihrican okuyucuları, yine yeni bir bölüm ile beraberiz. Artık Mihrican büyüyor. Kendisi ile birlikte büyüyen dertleriyle yeni mücadelelerin içine giriyor. İç çatışması ve psikolojik çözümlemelerin bol olduğu bu yeni bölümü zevkle okuyacaksınız. Kahve yahut çayınızı alıp balkon veya bahçenize çıkmanızı tavsiye ederim. Oylama yorum ve tavsiyelerinize ihtiyacım olacak. Beni yalnız bırakmadığınız için minnettarım. Keyifli okumalar dilerim. Sevgiler ❤😊 ***

Nermin'e mektup gönderdiğimden beri iki hafta geçmişti sanırım. Nermin'den yine haber yoktu. Üstelik ardı ardına gönderdiğim mektuplarım geri geliyordu. Kuşkulanmıştım. Önümde iki ihtimal vardı. Ya anneannem ondan gelen mektupları yine saklamıştı ya da evet, ya da o, gözlerini hayata yummuştu. Korkunç bir ihtimaldi bu. Anneannemin mektupları sakladığı ihtimali için dua ettim. Gariptir ki, son dönemlerde onda alışkın olmadığım bazı haller peyda olmuştu. Bankadan para çekmek için genellikle, ayda bir çarşıya çıkan kadın; son iki haftadır belli aralıklarla çıkıyordu. Şu halde, bu ayrıntı beni fazlasıyla düşündürmüştü. Ellerimde o mektuplarla anneannemi beklemeye koyuldum. Buna bir son vermesini ve mektuplarımı bana iade etmesini isteyecektim. Gözlerim alev alevdi. Vücudum ateşten bir gömlek! Ruhum sıkıntının tam göbeğindeydi. Yerimde duramadım. Beklemekten vazgeçtim. Anneannemin odasına hışımla girdim. Sandığından başlayarak dolapları, çekmeceleri, yatağını ve hatta halıların altlarına baktım. Oda tarumar olmuştu ama istediğimi bulamadım. Öfkeden deliye dönünce dedemin yatağına koştum. Onu yerinden sarsarak yatağını dip bucak aradım. Sonra da evin diğer köşelerini. Yoktu, yoktu, yoktu. Nefes nefese kalmıştım. Vücudum sırılsıklam olmuştu. Perişan bir halde bekliyordum. Anneannem nihayet gelmişti. Elinde küçük bir paket vardı. Beni görünce elindekini televizyonun üzerine bıraktı. Etrafına öfkeyle bakıp pancar gibi olan yüzüyle bana baktı.

"Gene ne oldu? Ne demeye dağıttın etrafı sen!"
Ben onun bu sözlerine daha bir sinirlenerek cevap verdim:

"Sen ne olduğunu çok daha iyi biliyorsun Zarife Hanım!"
Anneannem şaşkındı. Telaşlandı. Yine de kederliydi cümleleri:

"Nedir senin derdin guzum. Derdinden biçare oldum. Beni de mahvettin, kendini de!"
Ben onu dinlemiyordum bile. İçimdeki acıyı yine öfkemle çıkarıyordum:

"Bir de bu halinle bana öğüt vermeye mi kalkıyorsun? Utanmıyor musun ki kendinden küçük bir kızla eğlenmeye? Yeter artık yaptıkların! Bu kadarı da fazla. Ne istiyorsun benim gibi bir yetimden?"

Anneannem bu son cümlemi duyunca ellerini dizlerine vurmuştu. Sonra elini alnına götürüp, "Ah be yavrum" dedi. Ben devam ettim;

"Hadi, bana yerini söyle. Nereye sakladın? Nereye sakladın Nermin'in mektuplarını?"
Anneannem uzun bir iç geçirdikten sonra titredi. Ağzını açıp kapadı. Biraz düşünerek cevap verdi;

"Vah kuzum vah! İnan ki ben o günden beri mektup filan saklamadım. Hay Allah! Benim günahımı alıyorsun. Ne olur kendini telef etme. Bekle gızım, yazar elbet meraklanma!"

Anneannemin son sözlerinden sonra, günlerce ağladım. Mektupların anneannemde olmadığına inandığım gün ikinci olasılık beni perişan etmişti. Nermin artık yoktu. Bu duruma kendimi alıştırmam mümkün değildi. Çıldırmış gibi davranıyordum. Neredeyse günlerdir ne yaptığımdan habersizdim. Yüreğim sıkışıyordu. Dünya ne kadar büyümüştü o günlerde. Ondan milyonlarca kilometre uzaktaymışım gibi hissetmiştim. Bu duyguyu ilk annemle babamın peş peşe ölmesiyle tatmıştım. Şimdiyse bıraktığı hasarı yeniden yaşıyor olmam beni korkutmuştu açıkçası. Nermin'i yeniden dipdiri göremeyecek olmak dünyama kocaman bir boşluk bırakmıştı.
...

Okulun son günleriydi. Hava iyiden iyiye ısınmıştı. Güneş en donuk yüzüyle bakıyordu dünyama. Artık okulla ilgim pek kalmamıştı. Ya sokakta, ya Nermin'in evinin önünde ya da tavan arasında zaman geçiriyordum. Ağlayıp inlemelerim tüm mahalleyi bezdirmişti. Giderek onun öldüğü fikrine daha fazla inanıyordum. Kendim yazıyor kendim oynuyordum bu oyunda. Biliyordum, anneannem benim bu durumuma çok üzülüp ağlıyordu. Ama ben onun bana acıdığını düşünerek bir de buna kahroluyordum. Ve Saliha, benim güvenip imrendiğim biricik kardeşim. Ama o da artık benim bu şımarıklığımdan tükenmişti. Beni tehlikelerden koruyamıyordu belki ama en azından anneanneme olan desteği bile çok değerli bir vefaydı. Ona minnettar olmalıydım. Tüm bunları bile bile ilgisiz kalıyordum, bencilce.
O korkunç kazanın ardından nerdeyse tamamen içine kapanık birisi olan Senem'e dahi yeterince ilgi gösteremiyorlardı. Psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunu söyleyen rehberlik öğretmeni bizden beklediği alakayı göremeyince kendisi üstlenmişti bu görevi. Her hafta sosyal çevreye kazandırmak için birkaç saatini ona ayırıyordu. Zor günler geçiriyorduk. Sadece benim yüzümden. Kendime çeki düzen vermem gerektiğini düşünmüyor değildim. Ne var ki bunu yapmak için ciddi bir karar almak zorundaydım. Başarabilseydim eğer hayat benim için yeniden başlayacaktı.
...

MİHRİCAN #Wattys2017 (Akademisyen Yayımlarından ÇIKTI)Where stories live. Discover now